Oyun ve Bilinç
Faruk Ay, 2 Ağustos 2017Oyun, belli kurallar içerisinde verilen hedefe ulaşmaya çalıştığımız sistemlere verilen bir isim. Bu çok genel bir tanım, fakat oyun kavramı kısa genel geçer bir tanıma sığmayacak kadar kapsayıcı, sahi biz ne çok şeye oyun diyoruz; iki kedinin birbiri ile oynaması, küçük bir çocuğun elindeki oyuncakla oynaması, çocukların futbol ya da basketbol oynamaları, tiyatro oyunu, bilgisayar oyunu vs… ne kadar çok kullanıyoruz bu kavramı. İşte bunların hepsi için oyun kelimesini kullanmak oyunun ne olduğuna dair kısa ve öz bir tanım yapmayı zorlaştırıyor. İngilizce oyun kavramı “play” ve “game” olarak iki farklı kelime ile ifade edilmiş. “Play” kelimesi kuralları olmayan ya da daha serbest olan eylemler için kullanılırken, “game” kelimesi kurallı ve mutlaka bir hedefi olan oyunlar için kullanılıyor.
İnsan neden oyun oynar diye sormadan önce, “insan oyun oynar” kabulünden başlayalım. Aslında bu daha önceki yazılarda değindiğimiz yaşadığımız çağın bir farklılığına, eskiden kesin çizgilerle ayrılan sınırların artık belirsiz hale gelmesine bir örnek teşkil ediyor. Nasıl Darwin insan ile hayvan arasındaki sınırı bilim dünyası adına belirsiz hale getirdiyse, Freud nasıl bilinç ve bilinç dışını birbirine kattıysa, Johan Huizinga da benzer bir belirsizliği kullandığı “Homo Luden” (Oyuncu İnsan) tabiri ile tartışmaya açtı. “Homo Sapien” (Düşünür İnsan) ve “Homo Faber” (Yapımcı İnsan) arasına, eskiden çok da ciddiye alınmayan “oyunu” insanı tanımlayan temel bir kavram olarak literatüre kazandırdı. Huizinga’ya göre oyun kültürden önce geliyor, tarihi kökeni bilinmiyor, insan nasıl düşünmeye ve üretmeye başladıysa oyun oynamaya da başlaması o kadar eski bir geçmişe dayanıyor.
“Oyun aslında akıldadır, ancak çocuk oyunla akıllanır.” – Hz. Mevlana
Oyunların ilginç bir yanı, küçük bir çocuk bile oyunu oynarken “gerçek” olmadığının farkında. Fakat bilinç durumuna göre ne gerçek ne tamamen sanal bir durum oyun oynamak. Bütün bütün sahte / gerçek dışı olarak düşünüldüğünde oyunun bir zevki kalır mı? Benzer ama daha zayıf bir bilinç durumunu film izlerken de yaşıyor insan, korku filmlerini severek izleyen biri filmde yaşananların tamamen uydurma abartılı saçma olduğunu düşünse herhalde hiç izlemezdi, bununla birlikte izlediklerinin gerçek olmadığını da biliyor. Farklı bir bilinç durumu. Oyunların filmlerden farkı ve tesirinin daha güçlü olmasının bir sebebi, oyunlarda kısıtlı da olsa iradenin kullanılabilir olması. Bu oyunun bilinç katmanındaki yerini bir seviye daha gerçeğe yaklaştırıyor.
Daha somut bir örneği futbol oyunu üzerinden verelim. Futbol kâğıt üstünde kuralları oldukça net ve basit bir oyun, fantezi dünyasında geçen bir rol yapma oyunu değil ki insanlar kendilerini bu oyunun içinde kaybetsin. Öyle mi gerçekten? Görelim, şimdi futbol oynayan çocukları gözümüzün önüne getirelim. Oyunun içinde mutlaka çocuklardan birkaçı kendilerini dönemin en meşhur futbolcuları olarak (belki de onlardan daha iyi) görüyor ve bundan büyük bir zevk alıyorlar. Farkına bile varmadan bir rol yapma oyunu bir başka oyun içinde yer almaya başlıyor. Yine birçoğunda büyüyünce futbolcu olup, herkesin alkışladığı meşhur biri haline gelmek ve bu oyunu en iyi oynayan kişi olma isteği var. Bir adım ileriye gidelim bu çocuklardan biri gerçekten “profesyonel oyuncu” olsa ve hayatı futbol oynayarak geçse. (Eğer oyun oynama eylemini özgür irade ve eğlence yönüyle ele alırsak, ‘profesyonel oyuncu’ oksimoron bir ifade haline geliyor) Herhalde bu durumda bile futbolun bir oyun olduğu gerçeğini reddetmeyecektir. Ama bu oyun dediği şey artık onun gerçekliği haline gelmiş durumda. Hem de ne gerçek, kendisini seyreden binlerce gerçek insan, gerçek paraların döndüğü kocaman bir sektör, hatta bu oyun üzerine kurulan bahis oyunları. Oyun içinde oyun. Öyle bir oyun ki, tüm gerçekliği çepeçevre saran, tuttuğu takımı gün be gün takip eden, kazandığı zaman dünyalar onun olan, kaybettiğinde ağlayan bir sürü insan üreten bir oyun. Hatta daha da ileri gidip tuttuğu takım için başka birini öldürecek kadar gözü dönebilen bir insan çıkıyor karşımıza. Şimdi soralım basit ve kuralları bu kadar belli bir oyun nasıl oluyor da insanların bilincini hem de toplu bir şekilde bu kadar değiştirebiliyor? Aslında burada basit bir futbol oyunu ile başlayan serüven daha üst seviyede oynanan içine sosyal ilişkilerin statülerin ve bilimum kimliklerin girdiği büyük ‘dünya hayatı oyunu‘na çıkardı bizi.
Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi! – Ankebut 64
Gerçek Gerçeklikten Daha Gerçek!
Hayal etmesi biraz güç gelebilir ama eğer futbol daha önce oynanan bir oyun olmasa idi ve ilk defa günümüzde ortaya çıksaydı, muhtemelen ortaya çıkış şekli fiziksel değil dijital olacaktı. Sahi yeni çıkan bir fiziksel oyun var mı? Spor müsabakaları ve çocuk oyunları dışında günümüzde oyun dediğimiz şey neredeyse tamamen dijital.
2008 yılında Ray Kurzweil oyun geliştiricileri konferansı GDC’nin açılış konuşmasında oyunların geleceğine ait bir sunum yaptı. Bu sunumda kullandığı bir ifade dikkat çekiciydi.
“Teknolojinin kaçınılmaz gelişimi sonunda, oyunlar gerçek gerçeklikle yarışacak kadar gerçek hale gelecekler.”
Elbette buradaki gerçeklik insan bilincinin algısı ile alakalı ve henüz bu sözleri söylemesinin üzerinden 20 sene bile geçmemesine rağmen dijital oyunlar insanlar için gerçek gerçekliğin yerini almaya başladı bile. İnsanların oyun oynamak için harcadıkları zaman artmaya devam ediyor. Oyun oynamanın yanı sıra oynanan oyunları izlemeye harcanan zaman da çok hızlı bir şekilde artıyor. İlk yatırımcıları arasında Ray Kurzweil’in oğlu Ethan Kurzweil’in de bulunduğu Twitch 2011 yılından beri insanların oynadıkları oyunları canlı olarak başkaları ile paylaşmalarına imkân sağlıyor. Toplamda 100 milyondan fazla kullanıcıya ve günlük 10 milyon izleyiciye ulaşan platformda bir izleyicinin günlük ortalama harcadığı zaman 1 saat 46 dakika. Bu sürenin giderek artacağını öngörmek zor olmasa gerek. Dediğimiz gibi insan için gerçeklik, içinde yaşadığı ortam ve zaman ile şekilleniyor, insanlar daha fazla zamanlarını sanal dünyalar ve oyunlarda geçirdikçe verdikleri değer de artmaya başlıyor. Bu yüzden online oyunlardaki sanal eşyalar dudak uçuklatacak fiyatlara satılabiliyor, ya da kendini oyuna kaptıran ebeveynler çocuklarını unutacak kadar kendilerinden geçebiliyorlar.
En başta da dediğimiz gibi oyun kavramı kolayca tanımlayıp bir kenara atabileceğimiz bir şey değil. Özellikle gelecek adına belki de insanlığı bir bütün olarak etkisi altına alacak en önemli bir konu. Bu yüzden gelecek yazılarda üzerine düşünmeye ve bazı sorulara cevaplar aramaya çalışacağız.
– Oyunların geleceği ve bilinç kıyameti.
– Oyunlarla zihin ekimi / “Dünya oyun sistemi”
– İnsan neden oyun oynar?
– Bir seyru süluk idmanı olarak oyunlar.
“Oyun ve Bilinç” yazısına 2 yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Gerçekten ilgi çekici bir seri olacak gibi, merakla bekliyoruz. Son satır özellikle enteresan.
Gelecek yazıları merak içinde beklemekteyiz, kaleminize sağlık.