Oyunlar ve Bilinç Kıyameti
Faruk Ay, 16 Ağustos 2017Zaman ve mekân, bilincin kendini sabitlemek için çapa attığı iki temel kavram. İnsan bilincinin sağlığı, zaman ve mekân algısının yerinde olup olmadığına bağlıdır. Bayılan bir insanın kendine geldiğinde ilk önce zaman algısı, daha sonra mekân algısı yerine gelir, bir anlamda kendisini sabitlemek için bu iki bilgiyi kullanır ve bu bilgiye dayanarak nasıl oraya geldiği yani geçmiş zamanı hatırlamaya çalışır ve sonrasında bulunduğu durumu değiştirmek için gelecek adımları düşünür. İçinde bulunduğu anı idrak ile geçmiş ve gelecek anlamlı hale gelir. Bilinç kıyameti ise bu anı geçmişe ve geleceğe doğru genişletip, zaman algımızı geçmişsiz ve geleceksiz, bir anlamda zamanın ‘an’ da takılı kaldığı hali tanımlar.
“Nerden geldik?”, “Nereye gidiyoruz?”, “Bu dünyada işiniz nedir?” Bunlar sağlıklı bir aklı mutlaka kurcalayacak doğduğumuz andan itibaren muhatap olduğumuz en temel üç soru. Bahsettiğimiz bilinç kıyametini hazırlama gayretinde olanlar için, bu sorulara aldatıcı birer cevap bulmak çok önemli. “Nerden geldik?” sorusuna gezegende hayatın tek hücreli canlılardan başlayıp ilerlemeci bir evrim süreci ile şu anda bildiğimiz insana gelmesi şeklinde açıklandığı takdirde eğer varsa insanın daha kadim bir tarihi bu kesin bir şekilde kabul görmez hale getiriliyor. “Nereye gidiyoruz?” sorusu ise bu evrimsel geçmiş algısı üzerinden evrimde takıldığımız bu basamağı atlayıp “Posthuman” olacağımız üzerine kurulu. Konuyla alakalı Feridun B. Kaya’nın şu tespitlerini hatırlayalım:
“Singularity’nin evveli ateist, ahiri teisttir.” demiştim. Benzer bir tespit daha yapmak istiyorum: “Ateizmin evveli evrim, ahiri Singularity’dir.”
Şimdi gelelim üçüncü soruya. “Bu dünyada işimiz nedir?” “Ne yapmamız gerekiyor?”. Günümüzde maalesef bu soruya birçok hazır cevap var. Bizim için roller önceden belirlenmiş. Bizim de hayat sahnesinde oynanan oyuna yapacağımız iştirak, bu rollerden birini ya birkaçını seçerek katılmak oluyor ve herhalde bunun için geldik bu dünyaya diyoruz. Farkında olmasak da rol yapma ile başlayan ama her düzeyinde oyun kavramları ile açıklayabileceğimiz bir olgu bu dünya hayatını yaşamak. Düzen belli, belli bir yaştan sonra okula gidilir, eğitim hayatı birçoğu için ilim tahsili değil oyunun bir sonraki aşamasına avantajlı başlamak için bir basamak gibidir. Bir sonraki aşama kendi ayakları üzerinde durmak, bunun maddi yükümlülüğü için bir işe girip çalışmak ve sonrası bir döngü şeklinde daha çok kazanıp daha çok harcamak ve sorunsuz yaşamak mutlu olmaya çalışmak. Dünya hayatı oyununun kısa özeti bu.
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun ve boş oyalanmadan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’a gönülden saygı besleyen ve O’na karşı gelmekten sakınanlar için çok daha hayırlıdır. Halâ akıllanmayacak mısınız? – EN’ÂM 32
“Oyun içinde oyun” içinde bulunduğumuz bu son çağın kendine has önemli özelliklerinden biri. Bunu “Matrix” ve “Inception” filmleri oldukça iyi ifade ettikleri gibi bir yönüyle de içinde bulunduğumuz devrin bu özelliğini ayan beyan ortaya koyuyorlar. Evet bizler de bu dünya hayatı içinde oynadığımız rollerin yanında bir de dijital olan başka oyunların içine girmeye başladık. 2016 yılı verilerine göre video oyunu oynayanların ortalama yaşı 36. Artık oyunlar çocuklara mahsus değil, herkes oyun oynuyor. Dijital oyunlara harcadığımız zamanın sürekli olarak artması bizi sadece meşgul etmekle kalmıyor aynı zamanda ne oynadığımıza göre bizi fiziksel olarak da etkilemeye başlıyor.
Daha yeni sonuçları açıklanan bir araştırmaya göre, oyunlar nasıl tasarlandıklarına göre beyinde hafıza ile ilişkilendirilen Hipokampus’daki gri maddenin artmasına ya da azalmasına neden oluyor. Bu da uzun vadede hafıza ile ilgili problemlerin oluşmasına ya da tam tersi hafızanın canlı tutulmasına yardımcı olabilir demek. Burada dikkat çekmek istediğim oyunların nasıl fiziksel olarak da insana etki edebildiği.
Bilinç kıyametine doğru çekilen insanlığın “Bu dünyada işimiz nedir?” sorusuna verilecek aldatıcı cevabın oyunlarla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Bilinç için zamanın ve mekânın ne kadar önemli olduğunu söylemiştik. Dijital oyunlar bilincin bu iki temel direğini sanallaştırma konusunda oldukça başarılı. Saatlerce oynanan oyunun içerisindeyken oyun size geçen zamanla alakalı hiçbir bilgi vermiyorsa (hele ki gelişen teknoloji ile iyice içine girilecek oyunları düşünün) bilinç zaman algısını oyunun zamanı ile eşleştirecektir, eğer güneş hiç batmıyorsa bunu gerçek olarak kabul edecek, bulunduğumuz mekân oyundaki mekân olacak, bir odada oyunu oynadığımızı unutacağız ve iyi kurgulanmış bir oyunla saatler günleri günler ayları takip edecek ama biz oyunda hala yapacak bir şeyler bulacağız. Bu duruma Black Mirror dizisinin “Onbeş Milyon Merit” isimli bölümünü çok isabetli bir örnek olarak gösterebiliriz.
Bir sonraki bölümde dijital oyunların nereye gittiği ve insanları nasıl bir “oyun içinde oyun” un beklediğini yazmaya çalışacağım.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017