Singularity, Din, Felsefe ve Evrim

, 12 Ağustos 2017

İnsanlığın son yüz elli yıl içinde gerçekleştirdiği bilimsel ve teknolojik gelişme inkâr edilemez. Başka parlak dönemleri olmakla birlikte bildiğimiz tarih kesitinde bu kadar ileri bir noktaya ulaşılmış değil. Tarihin bildiğimiz kısmının insanın yeryüzü macerasının çok küçük bir bölümüne karşılık geldiği gerçeğini bir tarafa bırakırsak maddi gelişmişliğin zirvesindeyiz. Üstelik bu sadece başlangıç. Çok kısa bir süre içinde yeni zirvelere çıkılabilir.

 

Pek çok yönden insanlık çok ilerledi ama bu daha ziyade niceliksel bir ilerleme oldu. İnsanlar daha rahat yaşamaya, sorunlarıyla daha iyi başa çıkmaya başladılar ama sorunlar yerli yerinde durmaya devam etti. Hastalıkları teşhis ve tedavi etme konusunda ne ölçüde başarılı olunursa olunsun hastalık konsepti ortadan kalkmadı. Tedavisi bulunan hastalıkların yerini başkaları aldı ve insanlar ölmeye devam ediyorlar. Üretim ve buna bağlı olarak servet muazzam ölçüde artsa da fakirlik dünyanın büyük bölümünde ağır bir biçimde sürüyor. Öte yandan hukuk, insan hakları, çoğulculuk gelişse bile dünyanın büyük bölümü bu kavramlardan nasipsiz bir şekilde yaşıyor. Şiddet her zaman kendini farklı biçimlerde gösteriyor. Yani ilerleme sorunlarla başa çıkma yöntemlerini değiştiriyor ama sorunun kendisini ortadan kaldıramıyor. Bu durumun hayatın gerçeği olduğu ve değişmeyeceği söylenebilir. İşte bu aşamada Singularity akımı tam anlamıyla niteliksel bir dönüşümden söz ediyor. Hastalığın, fakirliğin, savaşların ve hatta ölümün bile olmadığı bir gelecek!

 

Felsefe Ve Din

İnsan nereden gelmiştir? Nereye gitmektedir? Varlığının anlamı nedir? Nasıl bir hayat yaşamalıdır? Bu ve benzeri sorular felsefenin ve dinin alanına girer. Antik çağlarda fizik , matematik gibi temel dallar felsefeden ayrı düşünülmezdi. Zamanla bağımsız hale geldiler. Uzun bir süre ve felsefe ve din bilimi beslediler. Doğuda da batıda da ilk bilim adamları filozoflar ve din adamları arasından çıktı. Sonraki dönemlerde din ve felsefenin arası açıldı. Felsefe büyük bir duraklama dönemine girerken din adamlarının kısıtlayıcı hatta boğucu yorumları düşüncenin gelişimini durdurdu. İslam’ın doğuşuyla bu durum büyük ölçüde değişti. Felsefe buzdolabından çıktı. İslam’ın ilk beş yüzyılında muazzam bir bilimsel gelişmede yaşandı. Matematik, geometri, astronomi ve tıp alanlarında hatırı sayılır gelişmeler oldu. Bunlar daha ileriki dönemlerde Rönesans’a kapı açacaktı. Din ve felsefe aralarında çekişme olsa bile aynı sorulara cevap vermekteydiler. Ancak evrim işin içine girince durum değişti.

 

Evrim

Evrim teorisinin geçmişi çok eskilere, antik çağlara dayanır. Ancak Charles Darwin sonrası evrim insanlığın paradigmasını sarstı. Darwin’e göre insan özel olarak seçilmiş kutsallığı olan bir varlık değildi. Tüm canlı varlıklar tek hücreli bir organizmadan türeyerek mevcut hallerine gelmişlerdi. Bu çok uzun bir evrim süreci içinde, tesadüfi olarak gerçekleşmişti. Materyalistler zaten maddenin yaratılmadığını, ezeli olduğunu yani hep var olduğunu söylüyorlardı. İşte bu çok uzun varoluş dönemi içinde hayat tesadüfler sonucu ortaya çıkmış ve bugünlere gelinmişti. Yaşam böylesine rastlantısalsa ve yaratıcı bir kudrete dayanmıyorsa din ve felsefenin sorduğu sorular ve verilen cevaplar insanlar için önemini yitirir. Bu durumda din ve felsefenin gerilemesine yol açmıştır. Artık kadim soruların bir önemi kalmamıştır!

 

Günümüzde maddenin ezeli olmadığını ve bir başlangıcı olduğunu biliyoruz. Canlılığın ise öyle kolaylıkla oluşamayacağı, milyonlarca canlı türünün ortaya çıkması ve varlıklarını sürdürmelerinin rastlantısal olamayacağını da bildiğimiz gibi. Sahip olduğumuz dünya ve evren bilgisi bizi daha fazlasına zorluyor. Evrim birçok yönden sorunlu ve büyük boşluklar içeren bir teori. Böyle olmakla birlikte bilim dünyasındaki merkezi konumunu koruyor ve bütün açıklamalar evrim penceresinden yapılıyor.

 

 

Singularity Ve Evrim

Evrim, ateist felsefe dışındaki felsefi görüşlere ve dine darbe vurdu. Ama tam olarak ortadan kaldıramadı. Evrimciler büyük iddialarda bulunsalar da teorideki tutarsızlıkları ve boşlukları gizleyemiyorlar. Öyle ki evrimi kabul etmek için yaratıcıyı kabul etmek gerekiyor. Sahipsiz bir evrim sürecini kabul etmek en sonunda sürecin kendisini akıl sahibi yapmakla sonuçlanıyor. Nitekim anlatılarda evrim sürecine ve doğaya bir çeşit bilinç yüklendiğini görüyoruz.

 

Bir başka nokta ise evrimin değerler oluşturma konusunda yetersiz kalması ve insanın derinliklerine dokunamaması. Sosyal Darwinizm gibi kavramların yıkıcı faşist ideolojilere hizmet etmesi. Singularity öncü isimleri evrim teorisine şiddetle sahip çıkmaktalar. Daha ötesi artık evrime istedikleri yönü verebileceklerini ve süreci hızlandırabileceklerini düşünüyorlar. Genetiği ile oynanmış, makinalarla iç içe geçmiş, sanal dünyalara dalmış insanlar evrimin bir sonraki aşamasını temsil edecek. Artık bu aşamada din ve felsefe bütünüyle önemini yitirecek. Eğer işler düşünüldüğü gibi giderse biyolojik ömürler çok uzayacak, bunun yeterli olmadığı durumlarda sanal alem ve makinaların dahil olduğu siborg yaşam yardıma gelecek. Ölümün öldürüldüğü, teknoloji sayesinde istenilen her şeyin elde edildiği bir dünyada varlık üzerine derin sorgulamalar yapılmayacak. Aslında insanlar bir yanılgının kucağına atılacaklar ama bunu fark etmeleri etseler bile kendilerini kurtarmaları kolay olmayacak. Hakikat arayışı hatta hakikat talebi insanlık tarihinde belki de ilk kez bütünüyle son bulmuş olacak.

“Singularity, Din, Felsefe ve Evrim” yazısına bir yanıt var

  1. Merhaba. Yazılarınızı beğendim. Evrim, Kur’an’a aykırı değildir. Bu konuda Kur’an merkezinde biraz araştırma yapmanızı isterim.Selamlar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.