Alper Bilgili’nin “Bilim Ne Değildir?” Kitabından Bazı Pasajlar – 3

, 4 Eylül 2017

Bilimin dine karşı araçsallaştırılması ve bir anekdot

“(..) İkinci örnek, Sovyet Rusya’dan. Atmosferin dışına çıkarak Dünya’nın etrafında dönen ikinci kozmonot olmayı başaran sovyet Gherman Titov’a 1962’de düzenlenen Uluslararası Uzay Sempozyumu’nda, Uzay’a çıkmasının dinî inancını değiştirip değiştirmediği sorulur. Titov soruyu şöyle cevaplar:

Hayır… Tersine şimdi Komünist pozisyonu destekleyen kanıta sahibiz. Uzay’a gittim ve Tanrı’yı görmedim. Bu Tanrı’nın var olmadığı anlamına gelir.

Gherman Titov

Uras’ın ve Titov’un iddiaları, farklı bağlamlarda sarf edildiyse de bilimin dine karşı kullanılması anlamında benzerlik taşır. Her iki olayda da din, bilim tarafından kolayca yanlışlanan öğretiler bütünü olarak tasvir edilir. Bu anlatıya göre bilim, korkarak yıkılmayı bekleyen dinlerin üzerinden bir buldozer gibi geçmiştir ve geçmeye devam edecektir. (..) Din, bu görüşe göre, irrasyonel insanların sığındığı, rasyonel insanlara hitap edemeyen bir öğretiler bütünüdür.

Elbette bu resim son derece yüzeyseldir. Her iki olayda da bilim ve din hatalı resmedilmekte, dolayısıyla aralarındaki ilişki de gerçeği yansıtmamaktadır.

(..) Titov’un akıl yürütmesine gelelim. O da Uras gibi, bilimin Tanrı’nın varolmadığını gösterdiğine inanmaktadır. Dünya’da Tanrı’yı göremeyen Titov, O’na bir şans daha vermiş, O’nu bilimin sunduğu imkânlarla Dünya’nın dışında aramıştır. Tanrı’nın daha fazla şans verilmeyi hak etmediğine hükmeden Titov, Tanrı’nın var olmadığını ilan etmiştir. Elbette bu tür bir “akıl yürütme”ye cevap vermek gereksizdir. İbrahimî geleneğe mensup monoteist (tek tanrılı) dinlere göre Tanrı, insan gözüyle görülemez. Bu dinî gelenekte, Tanrı; Kepler ve Newton gibi birçok bilim insanı ve düşünürün de ifade ettiği gibi “eserleri” aracılığıyla bilinir. Aslında kusursuz bir Tanrı’dan beklenen de budur. Tanrı’nın görünmesi O’nun fiziksel bir bedene sahip olması anlamına gelir ki bu durumda Tanrı’nın fizik yasalarına tabi olması ve onlarla kısıtlanması gerekir. Bu durum ise kusursuz bir Tanrı anlayışı ile bağdaşmaz. Nitekim Dünya’nın etrafını dolaşan ilk Amerikalı kozmonot olan John Glenn de Titov’un beklentisini – yani gözle görülecek bir Tanrı fikrini – gülünç bulmuş, inandığı Tanrı’nın atmosferin hemen dışında kendisini beklediğini düşünmediğini belirtmiştir. Kaldı ki Tanrı, Titov’un hayal ettiği gibi gözle görülür bir figür olsaydı da, Dünya’nın dışında onu görmemek bir şey ispatlamazdı. Dünya, Samanyolu Galaksisi’nde görmezden gelinebilecek kadar küçük bir gezegen; Samanyolu ise Evren’deki yüz milyarlarca galaksiden birisidir. Dolayısıyla Titov’un zihnindeki Tanrı, Andromeda’da veya başka bir galakside olabilirdi.

Her ne kadar Titov’un bu beklentisi çocukça olsa da, Rus kozmonotun bilimi Tanrı’nın varlığına karşı kullanma şekli dikkate alınmaya değerdir. Titov da tıpkı Uras’ın verdiği örnekte olduğu gibi, din ve Tanrı’yı basit ve saçma kavramlar olarak sunmakta, bilimsel verilerin yardımıyla bu kavramları kolaylıkla tarihin çöplüğüne attığına inanmaktadır. Titov, bunu yaparken dinlerin Tanrı tasavvurunu reddederek, kendisinin Tanrı anlayışını dinlere dayatmaktadır. Bu, felsefede “korkuluk safsatası” olarak bilinen hatalı akıl yürütme için güzel bir örnektir. Titov, dinleri en sığ ve absürd bir şekilde resmetmekte ve aslında böylece, (kendi uydurduğu) bir korkuluğa karşı savaşmaktadır.” (Bilim Ne Değildir?, Alper Bilgili, Doğu Kitabevi, 2017)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.