İki Kitap Bir Yazar – 14 (Ümit, Gayret ve Özel Zaman Dilimleri)

, 20 Eylül 2017

Aynılık Değil Benzerlik

 

Fizik alemde olaylar aynıyla değil misliyle yani benzerleriyle tekrarlanmaktadır. Her sene gelen bahar, daha önceki baharların benzeri olsa da birebir aynısı değildir. Aynı şekilde, sosyal gelişmeler de daha önceki tarihî yaşanmışlıkların benzeri olsa da birebir aynısı değildir. Cenab-ı Hakk’ın isimleri (esma’ül hüsna) ve sıfatları zamanüstü ve mutlaktır. Dolayısıyla zaman ve mekan boyutlarıyla bütün kâinat aynı Sanatkâr’ın, yani aynı yüce Yaratıcı’nın elinden çıktığı için oluş ve yokoluşlarda, biraraya geliş ve dağılmalarda, meydana çıkış ve kaybolmalarda yani tarihî ve sosyal gelişmelerde benzer tarz, üslup ve oluş çizgisini görmek, sabit/değişmeyen hakikatlerin izini sürmek mümkündür. Dinî terminolojide bu durum “adetullah” veya “sünnetullah” kavramlarıyla ifade edilir.

 

İslam İnancında Zaman

 

Bu bağlamda, İslam, zaman nosyonunu Batı’nın çizgisel (lineer) yaklaşımıyla da Uzakdoğu’nun sabit döngüsel yaklaşımıyla da ele almaz. Bunların yerine (Kuran’da da birçok farklı şekilde ifade edildiği üzere) helezonik bir yaklaşımı ortaya koyar. Yani determinist materyalizmi reddeder. Çünkü Allah aşkın kudreti ve sonsuz ilmiyle bir yarattığını aynıyla bir kez daha yaratmaz. Fakat bütün yarattıklarında aynı ilahî fırçanın izi (yani benzerlik, bütünlük ve vahdet) görülür. (Konuyla ilgili olarak, insanların parmak izleri ve kar taneleri düşünülebilir.)

 

Özel Zaman Dilimleri

 

Bununla birlikte (tam olarak bilemeyeceğimiz sayısız hikmete binaen) bazı hususi zamanlarda azamî tecelliler söz konusudur. Mesela insanlık aleminde Hazreti Adem ile başlayan peygamberlik hakikati binlerce farklı peygamberle (Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun) temsil edilmesine, ve hatta Hz.Nuh, Hz.İbrahim, Hz.Musa ve Hz.İsa ile zirveleri zorlayarak insanlık alemine damgasını vurmasına rağmen, en azamî ve göz alıcı haliyle Efendimiz Hz.Muhammed’de (asm) tecelli etmiş ve görünür hale gelmiştir.

 

Bir başka açıdan, imtihan sırrı için insanda beşerî boşluk ve handikaplar şeklinde bulunan kin, nefret, öfke, hırçınlık, masum canlara kıyma ve kan dökme gibi negatif özellikler Kabil’le başlayıp tarih boyunca devam etse de, bir yönüyle 2.Dünya Savaşı’nın vahşetiyle zirve yapmıştır.

 

Yine, insanlığa hakiki insan olma yollarını gösterme; iyiye, doğruya, güzele yönlendirme yani hidayetlerine vesile olma gibi mânâları bünyesinde barındıran mehdiyet hakikati peygamber Efendimiz’den sonra onlarca, yüzlerce kutlu insanla temsil edilmesine rağmen, azamî tecellisinin yani zirve temsilcisinin herşeyin insanlık için sarpa sardığı ve fıtratından uzaklaşarak rayından çıktığı bir dönemde, yani kıyamet öncesi ahirzamanda ortaya çıkacağını, Allah’ın bazen kış gününde bir anda gökteki kara bulutları dağıtıp güneşin güzel yüzünü göstermesi gibi, o talihli kişinin vesileliğiyle son bir kez daha insanlığın yüzünü güldüreceğini muteber hadislerden öğreniyoruz. Yine genel kabul görmüş nebevî beyanlardan (hadislerden) öğrendiğimiz bir diğer husus ise, tarih boyunca farklı şekillerde temsil edilen deccaliyetin (Yaratıcı’yı ve ahireti inkar esasları üzerine kurulmuş, insanı deforme etmeye yönelik şeytanî akımların) ahirzamanda en şaşalı ve etkili bir şekilde ortaya çıkacağı.

 

En Doğrusunu O (cc) Bilir

 

Gayb bilgisi ancak Allah’ın katındadır ve ancak O istediği kulunu istediği ölçüde o bilgiden nasiptâr eder. Dolayısıyla spekülasyonlara neden olabilecek konularda her zaman dikkatli ve temkinli konuşmak kulluk edebine uygun olandır. Bununla birlikte gözümüz önündeki gelişmeler bizde bazı kanaatlar oluşturuyorsa, özellikle bütün insanlığı ilgilendiren konularda susmak da sorumluluk almaktan kaçmak olsa gerek.

 

Bu bağlamda, vicdanî borcumuzu yerine getirmek ve kendi ölçeğimizde, dikkat çekebilmek adına bazı spesifik meselelere yoğunlaşmaya çalışıyoruz..

 

Yaydan Çıkan Ok

 

Evet, geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde ok yaydan çıkmış görünmekte. Teknoloji (esasen sayısız güzelliklere vesile olabilecekken) malesef her geçen gün biraz daha insanla insanın insanlığı arasına girmekte, onu ruhundan ve kalbinden uzaklaştırmakta.. ve ihtimal ki bu sürecin henüz daha ilk devresini yaşıyoruz. Önümüzdeki on yıllar bugünlerimizi mumla aratacak negatif gelişmelerle gelebilir. Dijital dünyanın içine doğan genç nesillerin nasıl şekilleneceği şu an için kaygı verici bir muamma.

 

Şahsen transhümanizmin deccalizmle sıkı irtibatı olduğuna inanıyorum. Bir yönüyle (ayniyet değil ama misliyet planında) tarih boyunca birçok defa sahne alan bu şeytanî akımın yani deccaliyetin (Peygamberimizin kendisine karşı ümmetini defalarca ve şiddetle uyardığı) zirve temsilcisinin yani özellikle ahirzaman deccalizminin karakteristik özelliklerini görmeye, ayak seslerini (özellikle genç nesillere hitabeden diziler, konsol oyunları vb mecralarda) dünya çapında duymaya başladığımızı düşünüyorum. Zatında kötüleyemeyeceğimiz, hatta Allah’ın insanlık için çok büyük nimetlerini potansiyel olarak bünyesinde barındıran teknolojik gelişmelerin malesef günümüz dünyasında bu şeytanî akıma yani pre-deccalizme hizmet ettiği ve bu durumun yakın bir gelecekte değişmesinin çok da mümkün görünmediği ortada.

 

Ümit İnsanı Canlandırır, Ümitsizlik Öldürür

 

Ümitsizlik ve karamsarlık şeytandan. Elbette her gecenin sabahı ve her kışın bir baharı var. Ve elbette yüce Yaratıcı’nın her icraati hikmet ve rahmet ekseninde cereyan ediyor. Bize düşen, şikayet edip olumsuzluklara teslim olmak yerine iradelerimizin hakkını vererek ümide sarılıp gayret etmek, karanlığa sövmektense bir mum yakmaya ve herşeye rağmen kendimizi ve sevdiklerimizi mümkün olduğu kadar ahirzamanın yakıcı fırtınalarına karşı korumaya çalışmak.

 

Olumsuz gibi görünen birçok gelişmenin birçok defa şaşırtıcı güzelliklere kapı aralanmasına vesile olduğu gerçeğini de unutmamak gerek. Belki de insanlık içine girdiği bu son büyük bunalımla dibe vurduktan sonra bir kez daha süpriz aydınlıklara açılacak.

 


 

“Objektif bir akıl, tam bir determinizme bağlıdır. Üç boyutlu alemde, aynı sebeplerin aynı sonuçları doğurduğunu iddia eden tekerrürcü (tekrar eden) bir determinizmi akıl özler. Tam bir aklîliğe bağlı olan çağımızın bilim adamı, yeryüzünde, kâinatta ve atomlar dünyasında, hatta sosyal ve psikolojik hayatımızda böyle bir determinizmi aramaktadır. Aradığı alemde mutlak tekerrürlerin (birbirinin tıpatıp aynısı tekrarların) olmayışı, adeta bir benzerlik determinizminin varlığı, laboratuvardaki insana endişe vermektedir.

 

Louis De Broglie, Madde ve Işık adlı kitabında, dalga mekaniğinin ortaya çıkışının determinizm konusunda büyük bir bunalım doğurduğunu beyan eden şu cümleleri yazmaktadır: “Dalga mekaniğinin ortaya çıkışı, fizikçilerin düşünce dünyasını gitgide genişlemeye mecbur etmiştir. Bu yeni doktrinde tabiat kanunları, klasik fizikteki kadar keskin bir karaktere sahip değildirler, artık olaylarda katî bir determinizm yoktur, sadece ihtimal kanunları vardır. Bunu, M.Werner Heisenberg’in meşhur emniyetsizlik prensibi açık bir tarzda ifade eder. Kozalite ve individüalite kavramlarının bile yeni bir yaklaşımla ele alınmaları icab etti ve fizik tasavvurlarımızdaki yol gösterici prensiplerin bu büyük çıkmazından, bugün hepsini göremediğimiz felsefî sonuçlar çıkacağı da şüphesizdir.” 

 

Bu çıkmazın endişelerini bilim adamı duymakta haklıdır. Çünkü determinizmin sarsıntıları pozitif bilime de sirayet edecek, oradaki bunalım bilim alanına aynen nüfuz edip orayı adamakıllı karıştıracaktır. Halbuki sanat adamları bu durumdan hiç endişe etmemekte, din adamları ise belki de sevinmektedirler. Çünkü sanat eserlerimiz ve imanî bilgilerimiz kademe kademe determinizmden uzaklaşmak suretiyle, endeterminist alemlere doğru açılan (kalp yörüngeli) zekamızı ve onun özleyişlerini ifade etmektedirler.” (Seyit Ahmet Arvasi, Kendini Arayan İnsan)

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.