Küresel Medeniyet ve İlerleme Paradigması

, 22 Eylül 2017

İnsan yaradılışı gereği ilerleme, gelişme ihtiyacı duyan bir varlık. Hayvanlarda olduğu gibi sabit bir yaşam sürmesi mümkün değil. Hayvanlar ekolojik sistemle tam bir uyum içinde yaşayabiliyorlar ama insan bunu aynı oranda başaramıyor. Barınmak, beslenmek , sıcak ve soğuktan korunmak için çaba harcaması gerekiyor. Tüm bunlar insanı çevreye müdahale etmeye zorluyor. Ama tek etken bu da değil. İnsan merak duygusuyla dolu, sorular soruyor cevaplar arıyor. Bir yandan kendini korumaya, güvence altına almaya çabalarken diğer yandan merakını dindirmeye çalışarak cevapların peşine düşüyor. Bu özellikleri insanı diğer canlılardan ayırıp ilerleme çizgisine sokuyor.

Bu çizgi hep doğrusal(lineer) bir şekilde devam etmedi. Medeniyetin parladığı ve söndüğü zamanlar oldu. Rönesans, reform hareketleri, coğrafi keşifler ile hızlanan kabuk değiştirme süreci  bilimsel buluşlar, nihayetinde makina çağı  ile zirvesine ulaştı. Dijital çağın başlamasıyla gelişim çizgisi farklı bir evreye girdi. Tüm bu süreçlerin itici gücü insanın maddi gerçekliği kuşatıp ona hükmetme arzusuydu. Modern öncesi dönemde de insanların kontrol etme, yönetme ve daha fazlasına sahip olma isteği ilerlemenin yönü konusunda belirleyici oluyordu ama her şeye  rağmen temelde bir anlam arayışı vardı. Daha açık söylersek insanlar maddi olanın ötesinde daha büyük bir hakikatin peşinde olduklarını düşünüyorlardı. Tüm eksiklik ve çarpıklıklarına karşın eylemlerine meşruiyet arıyorlardı.

Modern zamanlarda artık böyle bir ihtiyaç kalmadı. Daha fazlasına sahip olmak, daha fazla hükmetmek için gerekçe bulmak gerekmiyor. Artık sadece doymak bilmeyen bir açlıkla eşya üzerinde egemenlik kurulmaya çalışılıyor. Bu hal en iyi ifadesini kapitalist yayılmacılıkta buldu. Sosyalist hareket buna tepki olarak gelişti. Sosyalizmin çöküşünden sonra modern düşüncenin hayatta kalan çocuğu kapitalizm artık tek egemen.

Kapitalizm, bazı değişmezleri olsa bile bütünüyle sabit, katı bir ideoloji değil. İnsan doğasına hitap eden bir tarafı var ve zamana göre esneklik gösterebiliyor. Zaten onca krize rağmen sosyalizm gibi çökmemesinin nedeni de bu değişime açık yapısı. Sistem bir kez daha yeni ve büyük bir değişimin arifesindeymiş gibi görünüyor. Ya yeni bir düzlemde yola devam edilecek ya da büyük bir çöküş yaşanacak. Teknolojinin düşünüldüğü gibi gelişmemesi en büyük kabus senaryosu olur. Böyle bir olasılığın olmadığını da söyleyemeyiz. Moore yasasındaki yavaşlama gibi kimi işaretlere baktığımızda bir sıkışma halinden söz edebiliriz. Ancak iyimser olup gelişimin yeniden hızlanarak devam edeceğini kabul etsek bile temeldeki sömürme ve tüketme mantığından dolayı endişe duymamız gerekiyor.

Tip 1 Medeniyet ve Yayılmacı Anlayış

Nicolai Kardashev  rus bir astrofizikçi 1964 yılında ileri sürdüğü, kendi adını taşıyan medeniyet sınıflandırması ile tanındı. Daha önceki yazılarda Kaku’dan alıntı yaparak bundan bir nebze söz etmiştik. Bu sınıflandırmaya göre medeniyet tipleri enerji ve teknoloji kullanımına göre adlandırılıyorlar. Kardashev skalasına göre şu anda medeniyet tipi 0 hüküm sürüyor. Enerji kaynaklarında sadece dünyaya bağlıyız ve bu kaynakları da tam olarak değerlendiremiyoruz.  Bazı bilim insanları 2100 yılına kadar medeniyet 1’e geçeceğimiz kanaatindeler. Böylece dünyadaki tüm enerji kaynaklarını kullanıp kontrol edebileceğiz. Rüzgarı, güneşi, suyu, volkanları hatta bir noktada depremleri bile kontrol edip enerji elde etmek için kullanabileceğiz. Bugün bu başlıkların bazılarında gelişmeler olmakla birlikte tip 1 medeniyete ulaşmak için daha çok zamana ihtiyaç var. Burada sorun şu ki ilerlemeci ve uzun süredir kapitalist bakışın biçimlendirdiği paradigma kontrol ve hükmetme odaklı. İnsanlığın deneyimlerinden biliyoruz ki tahakküm eksenli yayılmacı, sadece daha fazlasını almayı hedefleyen gelişim süreçleri büyük yıkım ve felaketlere yol açabilmekte. Bundan dolayıdır ki insanlığın önemli değişim dönemleri hep büyük ve acı bedellerle geldi. Ulaşılan noktada ise bazı önemli kazanımlar olsa da hem insan maddi ve manevi yönden ağır yara aldı hem de doğa korkunç şekilde tahrip edildi.

Başka Bir Yol Mümkün Mü?

İlerlemenin ödenmesi gereken bir bedeli olduğunu baştan kabul ettiğimiz için şimdiye kadar izlenenin dışında bir yol olabileceğini de düşünemiyoruz. Acaba insanlık bu kadar ağır bedeller ödemeden de gelişebilir miydi? Şimdi olduğundan çok daha ileri, doğa ve insanla çok daha uyumlu bir teknoloji mümkün müydü? Sadece dünyanın kısıtlı tarihine bakabildiğimiz ve dünya dışı bir uygarlıkla kıyaslama yapma imkanına sahip olmadığımız için çok geliştiğimizi düşünüyoruz. Belki de çoktan aşmamız gereken çizginin bile çok gerisindeyiz. Aslında islam tarihinde, özellikle ilk beşyüz yıl içinde- bazı tasvip edilmesi mümkün olmayan kısımlar olsa bile- maddi ve manevi kalkınmanın birlikte ve farklı bir temel üzerinde  gelişebileceğine dair ipuçları var. Ancak modern zihnin buraya bakıp bu ipuçlarını görebilmesi pek mümkün değil.

Marksizm bir yönüyle ölse bile onun tarihsel maddecilik görüşü canlı ve bize olan biten her şeyin olması gerektiği için olduğunu, başka türlüsünün mümkün olamayacağını söylüyor. Tek  bir ilerleme paradigmasına sıkışmış halde, aynı hataları değişik biçimlerde tekrar ederek yolumuza devam ediyoruz. İlerlemenin eninde sonunda herkes için yararlı sonuçları olacağını varsayarak ödenen bedeli görmezden gelmeye çalışıyoruz. Bu yayılmacı, baskıcı ve kontrol merkezli ilerleme ve büyüme üst yapıda değişiklik anlamına gelse bile altyapı hiç değişmiyor. Dünya kaynaklarını azami ölçüde kullanarak medeniyet tipi 1’i kurmak, sonrasında galaktik medeniyet arayışına girmek hep aynı yayılmacı anlayışın ürünü olacaksa geçmişin sorunları farklı görünümlerde kendini göstermeye devam eder.

Son zamanlarda yayınlanan The Expanse adında bir bilim kurgu dizisi var. Günümüzden birkaç yüzyıl sonrasının anlatıldığı dizide insanlık marsı kolonileştirmiştir. Mars zamanla bağımsızlığına kavuşmuş ve dünya ile hasım haline gelmiştir. Bu arada uydularda ve asteroid kuşağında da insanlar yaşamaya başlamıştır. Bu insanlar alt sınıfları teşkil edip hem dünya hem de mars tarafından sömürülmektedirler. Bu nedenle kuşak insanları arasında radikal ve şiddet yanlısı bir hareket güç kazanmaktadır. Dünya onca gelişmişliğe rağmen sefalete çözüm bulamamıştır ve savaş tehdidi kapıdadır. Dizinin çizdiği tablo günümüze çok benziyor ve gerçekçi görünüyor. Eğer temel paradigmayı sorgulamaz, başka bir yol ihtimali üzerine düşünmezsek gerçek manada yapısal bir değişim olamayacak. Tarih farklı şekillerde tekerrür etmeye devam edecek ve biz de bu halin kaçınılmaz olduğunu düşünmeye devam edeceğiz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.