Yemek İşi – 2

, 28 Eylül 2017

“Geleceği hayal edin, elinizde iki eş ürün var, ilkini elde etmek için bir sığırı katletmeniz gerekiyor. Diğeri ise tıpatıp aynısı ve daha ucuzu, sera gazı salınımı yok ve hiç hayvan katledilmiyor, hangisini seçerdiniz?” (STDaily.com)

Yukarıdaki alıntı, Çin Halk Cumhuriyeti Bilim ve Teknoloji bakanlığının yayın organı olan stdaily.com‘da 12 Eylül 2017 tarihinde yayınlanan makalede geçmekteydi. Alıntıdaki bu yaklaşımla Çin yapay et üretimini ve yapay et ürünlerini tamamıyla olumlu karşıladığını deklare ediyor gibiydi, hem de bakanlığın yayın organı üzerinden bu yapıldı.

Çin’in bu yaklaşımının sebeplerinden birisi nüfusunun bir bölümünün gitgide modern dünyaya ayak uydurmaya başlaması ve tüketim alışkanlıklarının değişimi. Değişen bu tüketim alışkanlıkları gıda alanında da kendisini gösterdi ve refah seviyesi yüksek kesimin et tüketim alışkanlığının arttığı gözlenmeye başladı. Refah seviyesi yüksek dediğimiz kesim, her ne kadar Çin’in yüzde hesabıyla küçük bir parçası olsa da, %10’luk bir kitlesi bile Türkiye’nin sayıca neredeyse 2 katına ulaşan bu ülkenin et ve et ürünü ihtiyacı da devasa boyutta. 2016 verilerine göre toplamda 10 Milyar $ değerinde bir et ithalatı yapan Çin aynı zamanda dünyanın en önemli et üreticisi. Toplamda yılda 75 milyon ton et üretimi yapan Çin’de sığır, domuz ve kanatlı hayvanlar en öne çıkan et türleri olarak görülürken, listede kendisinden sonra gelen 4 ülkenin (ABD, Brezilya, Almanya, Hindistan) toplamı ancak çok az bir farkla Çin’i geçebiliyor.

Çin’in doyurması gereken nüfusunun yanında bir de üretimde kullanacağı yüksek miktarda enerji ihtiyacı var. Bu enerji ihtiyacının büyük bir oranı ise kömürden karşılanıyor. Karbon salınımını azaltmayı planlayan Çin için alternatif enerji kaynakları büyük önem taşıyor. Karbon salınımını enerjiden vazgeçmeden azaltacak bir yöntem ise Çin için oldukça cazip bir alternatif olacaktır. İşte bu noktada sürekli söylenen ve küresel ısınmanın en büyük ikinci sebebi olan hayvancılık ile oluşan gaz salınımını azaltmak da Çin için bir alternatif olabilir. Yazının başındaki alıntıda yer alan kucaklayıcı tavırı bu niyete yönelik bir ajandanın propagandası olarak görmek de yanlış olmayacaktır.

Çin’e geri dönmek üzere bir ara verip, bitkisel bazlı et üretiminin günümüzdeki durumunu değerlendirirsek, dünyada şimdilik bu alanda dikkate değer üretim yapan 10’a yakın şirket bulunuyor. Bu şirketlerin bir çoğu ABD’de iken, dünyada bir çokları tarafından ikinci Silikon Vadisi olarak adlandırılan ve Mehmet Aydemir’in de önceki yazılarında değindiği Tel Aviv de bitkisel bazlı et üretimi konusunda önemli bir oyuncu. Şu anda 3 önemli firma, SuperMeat Future Meat Technologies ve Meat the Future şirketleri bu konuda önemli bir konuma sahipler.

İsrail ve Çin’in 2017 Eylül ayı başında imzaladıkları bir anlaşma ile iki ülke arasında 300 Milyon $ değerinde yeni bir ticaret hacmi oluşacak. Bu ticaret hacminin içeriğini ise Tel Aviv’in teknoloji konusundaki gelişmişliği oluşturacak. Çin kendi karbon salınımını azaltacak temiz teknoloji ürünlerini ya da yöntemlerini İsrail’den satın alacak. Bu temiz teknoloji alanında önemli bir konu da bitkisel bazlı et konusu olacak gibi gözükmekte. Bitkisel bazlı et üretimi ile Çin ilişkisi açısından akılda kalan bir diğer konu da, ünlü Çinli yatırımcı Li Ka-shing bu alanda hem Impossible Foods şirketine hem de Hampton Creek şirketine yatırım yapmasıydı. 

Belirttiğimiz gibi bu anlaşma bazı kaynaklarda geçtiği gibi tamamıyla bitkisel bazlı et üretimi üzerine kurulmuş bir anlaşma değil. Yine de bu alanın faydalanması için önemli bir fırsat olacaktır. Bitkisel bazlı et üretiminin önemli destekçilerinden ve lobicilerinden olan Good Food Institute GFI  İyi Gıda Enstitüsü)’ün yöneticisi Bruce Friedrich Çin’in açtığı bu kapıyı “devasa bir fırsat” olarak gördüklerini söylüyor. Bu şekilde bitkisel bazlı et üretiminin Çin’deki bilinirliğinin artacağına ve Çin’in bu alana milyarlar akıtabileceğine inanıyor. GFI yöneticisi Friedrich’in bu görüşü pek de yanlış sayılmaz çünkü yazının başında belirttiğimiz gibi Çin makamları bitkisel bazlı et üretimini bakanlık seviyesinde destekliyorlar. Bunun yanında Çin hükümeti de, vatandaşlarının et üretimini yarıya indirecek bir plan sundu, ki komünist hükümetin bu alanda yaptırım ihtimali de bulunuyor.

Çin farklı coğrafyası ve kalabalık nüfusu onları bu konuda oldukça iyi bir deneme alanı haline getiriyor. Bu coğrafyada bitkisel bazlı et üretimi için yeni yöntemler ve enzimler geliştirmek de, süreklilik arz eden bir maddi gelir sağlamak da mümkün olabilecek gibi gözüküyor. Bu durum sanki bu üç İsrail merkezli bitkisel bazlı et üreten firmayı ABD’deki rakiplerinin önüne geçirecek inanılmaz bir fırsat gibi gözüküyor.

Bitkisel bazlı et üretimi ya da diğer bir ismiyle yapay et üretiminin propaganda açısından da bir çok faydası var. Hem hayvanseverler hem beslenme uzmanları hem de bazı dini gruplar için oldukça çekici bir alternatif olarak görülüyor. Bunun yanında et ve et üretimi ile ilgili yapılan anti-propaganda ise oldukça yoğun. Antibiyotik vurulmuş hayvanların insanlara olan etkileri, steril ortamda et üretimi, büyüme hormonu içermeyen bir gıda gibi kavramlarla bu algı güçlendirilmeye çalışılıyor. Ancak oluşan bu etkilerin (antibiyotik, büyüme hormonu vs.) bir çoğunun modern hayvancılıkla beraber gelmiş olan problemler olduğu gerçeği de göz ardı ediliyor.

Bu bağlamda, şu sorulara ilerleyen yazılarda cevap aranabilir:

1. Türkiye bu açıdan nasıl bir pazar?

2. Maide Suresi 87. ve 88. ayetler ışığında bu durum nasıl yorumlanabilir?

3. “Ekini ve nesli bozmak” bağlamında okunursa, bitkisel bazlı et sadece eti iptal etmiyor aynı zamanda bitkileri de genetik olarak değiştiriyor. Bu “ekini bozmak” ve dolayısıyla da “nesli bozmak” bağlamında okunabilir mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.