Alper Bilgili’nin “Bilim Ne Değildir?” Kitabından Bazı Pasajlar – 10
Enes Bertuğ, 23 Ekim 2017Dinlerin Bilimi Engellediği İddiası
Natüralizmin, yani doğa dışında gerçeklik olmadığı veya doğa dışında gerçeklik yokmuş gibi davranılması gerektiği görüşünün, bilimde egemen olması hayli yeni bir hadisedir. Viktoryan dönemin sonlarına dek, yani 19. yüzyılın son yıllarına kadar, bilim, Tanrı gibi doğaüstü güçler yokmuş gibi icra edilmemekte, sunulmamaktaydı. Garip olan, New York Üniversitesi Bilim Tarihi Bölümünden Matthew Stanley’in de dikkat çektiği gibi, bilimin çoğunluğunun seküler bir dil benimsenmeden yapılmasına karşın, natüralist bilim anlayışının evrensel ve ezeli zannedilmesidir.Gerçekten de bugün sadece ateistler değil, dindar insanlar da natüralist olmayan bir bilim dilini garipseyeceklerdir. Örneğin Darwin’in, Türlerin Kökeniisimli eserinde teorisini Yaratıcı ile ilişkilendirmesini ele alalım. Muhtemelen, biyoloji bölümünde görev yapan bir öğretim üyesi, dindar da olsa, Darwin’i örnek alarak bitirme projesinde Yaratıcı’ya atıfta bulunan öğrencisini uyaracaktır. Bugün bilim insanından beklenen, Tanrı yokmuş gibi davranmasıdır. Elbette seküler bilim insanları bu tercihin bilim yapmak için zorunlu olduğunu, yani metodolojik bir gereklilik olduğunu iddia edeceklerdir. Oysa Plantinga gibi düşünürlerin de dikkat çektiği gibi bu tercih metodolojik olmakla kalmamakta, Tanrı’nın varlığını kabul eden bir dil benimseyen bilimsel çalışmalar “gerçekten” bilimsel olmamakla itham edilmektedirler. Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bilim tarihinin çoğunluğunda bu dil benimsenmemiş, bilimin en prestijli isimleri bilimsel çalışmalarında Tanrı’ya atıfta bulunmuşlardır. Örneğin Isaac Newton, Evren’in sonsuz olup olmadığını ve atomun parçalanıp parçalanmadığını Tanrı’nın sıfatlarıyla ilişkilendirerek tartışır. Şengör’ün disiplini olan jeolojinin kurucu eserlerinden sayılan Felsefenin İlkeleri adlı kitapta Descartes’ın sürekli Tanrı’nın varlığına atıfta bulunması da Şengör gibi dinle bilimi çatışma halinde resmeden yazarların garipseyeceği bir tutumdur. Yine Şengör’ün çok saygı duyduğu Buckland, bilimsel eserlerinde Tanrı’nın iyilik, lütufkârlık, yücelik gibi özelliklerine atıf yapmakla kalmamış, jeolojinin verilerinin kutsal kitapları nasıl desteklediğini göstermeye çalışmıştır. Bu kişilerin bilim insanı, onların eserlerinin de bilimsel sayılmaması durumunda bilim tarihini 19. yüzyılın son çeyreğinden başlatmak gerekir. Son olarak, bilimdeki dilin sekülerleşmesinin bilimin bir gereği olmadığını, o dönem toplumun her alanında yaşanan sekülerleşmenin bilime yansımasından ibaret olduğunu hatırlatmakta fayda var. Şengör, bilime her zaman natüralist bir dilin hâkim olmadığını ve natüralist dil tercihinin sosyal ve siyasi gelişmelerin sonucu olduğunu göz ardı etmektedir.
İslam özelinde durum
Bu noktada Şengör’ün İslam’ın bilimi engellediği iddiasına da kısaca değinmekte fayda görüyorum. Şengör, yine çelişkili bir şekilde bir yandan İslam’ın diğer dinler gibi bilimin önünde bir engel olduğunu söylerken bir yandan da İslam ülkelerinin 14. yüzyıldan itibaren bilime sırtlarını döndüklerini ifade etmektedir. Şengör’ün 14. yüzyıldan itibaren bilimden uzaklaşıldığı iddiası doğru kabul edilse bile İslam toplumlarının neden 7. yüzyıl ile 14. yüzyıl arasında bilime sırtlarını dönmedikleri, tersine bilime büyük ilgi duydukları merak konusudur. Eğer toplumların bilimden uzaklaşma nedenleri din ise, İslam ile 7. yüzyılda tanışana dek, bilim sahnesinde yer almayan Arap toplumlarının ondan sonraki 7 asır boyunca bilime ve felsefeye yaptıkları büyük katkı nasıl açıklanabilir? Şurası açıktır ki, Müslüman toplumların bilimde geri kalma nedenleri daha çok din dışı etkenlerde aranmalıdır. Ancak Şengör, aksi yönde bir delil sunamamasına rağmen, dinin bilimle mutlak çatışma içinde olduğu görüşünde ısrarcı olmayı sürdürür.
Not: Yukarıda Alper Bey’in kitabından alıntı metinler arasında kullanılan ara başlıkların birçoğu şahsî tasarrufumdur. Yani bu arabaşlıkların büyük kısmı kitabın orijinal metninde bulunmamaktadır. Bir yönüyle okuyucunun işini kolaylaştırmak niyetiyle bu ara başlıklar eklenmiştir. Bilginize.
“Alper Bilgili’nin “Bilim Ne Değildir?” Kitabından Bazı Pasajlar – 10” yazısına bir yanıt var
Bir cevap yazın
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017
Teşekkür ederim.Bilim ve Din felsefesine olan ilgimi daha da arttırdı.