Alper Bilgili’nin “Bilim Ne Değildir?” Kitabından Bazı Pasajlar – 7
Enes Bertuğ, 2 Ekim 2017Bilim ve Anlam
“Bilimin tek rehber olarak kabul edilmesi durumunda sadece etik konularda değil, hayatın anlamı gibi konularda da birçok sorunun cevapsız kalacağı görülecektir. Bundan yaklaşık bir asır önce Alman sosyolog Max Weber rasyonelleşme neticesinde dünyanın büyüsünün bozulduğunu, bu durumun beraberinde bir anlam kaybı‘nı getirdiğini iddia ederken benzer bir noktaya işaret ediyordu. Bilimle büyülenen toplumlar, geleneksel-dinî anlamlandırma çabalarını terk etmiş ancak onların yerine bir şey koymakta zorlanmışlardır. Bu sorunun bugün de önemini yitirmediğini düşünüyorum. Tek rehberin bilim olması gerektiğini savunan düşünürler ya anlam kaybı‘nın kaçınılmaz olduğunu kabul etmiş ya da tutarlı bir pozisyon benimsemek yerine geleneksel-dinî anlamlandırma çabalarının gölgesinden ayrılmamışlardır.”
“Yine Richard Dawkins Gen Bencildir isimli eserinde biz insanların, diğer tüm hayvanlar, bitkiler, canlılar, bakteriler ve virüsler gibi hayatta kalma makinelerinden ibaret olduğumuzu iddia eder. İngiliz biyolog başka bir eserinde sadece insanların hayatlarında derin bir anlam aramanın değil, Evren’in var olmasının arkasında da bir anlam aramanın gereksiz olduğunu iddia eder.
Sadece Dawkins değil, diğer yeni-ateist yazarlara göre de tesadüfler sonucu ortaya çıkmış bu Evren’de, yine tesadüfler sonucu ortaya çıkmış canlılar olarak amacımız sadece hayatta kalmak ve genlerimizi sonraki nesillere aktarmaktan ibarettir. Canlılar, hatta insanlar bunun farkında olmasa da gerçek budur. Hayata daha derin anlamlar yüklemek doğru değildir. Bu görüşü daha geriye götürmek de mümkündür. Örneğin Freud de insanların tek Tanrılı dinlerin iddia ettiği gibi özel varlıklar olmadığını , dünyada var olmalarında kutsal bir amacın bulunmadığını düşünür.”
“Her ne kadar Dawkins, Russell ve Şengör bilimden bu tür bir mesaj çıkarsalar da bu mesaja uygun bir yaşam sürmezler. Hepsi, eserlerinde genlerin sonraki nesillere aktarılmasından başka ve daha “yüce” birçok amaç sunarlar. Örneğin Şengör, bilimin ilerlemesi için yatırım yapılmasını desteklemekte, Türkiye’nin ilerlemesini engelleyen “kırsal güruhu” şiddetle eleştirmektedir. Şengör’ün ve diğer yeni-ateistlerin göremedikleri , belki de görmek istemedikleri nokta, “bilimin geliştirilmesi gerektiği” görüşünün dahi bilimsel bir çıkarım olmadığıdır. Bu, bir kabuldür. Bilimin geliştirilmesinin insanlığın faydasına ve esenliğine olması da sonucu değiştirmez. Bilimin geliştirilmesi gerektiği düşüncesi, herhangi bir doğa biliminin verileri ile ulaştığımız bir sonuç değildir. Dolayısıyla bilinen tek rehber olarak kabul edilmesi durumunda, bilimin geliştirilmesi gerektiği görüşü dahi temelsiz kalacaktır. Belli ki yeni-ateistler , bilimin geliştirilmesi gerektiği görüşünü içselleştirmiş olmakla birlikte bu görüşün temellendirmesi üzerine yeterince düşünmemişlerdir.
Sonuç olarak bilimi tek rehber edinmek – kulağa ne kadar hoş gelirse gelsin – sorunları çözmek bir yana daha fazla soruna yol açacaktır. (..) Bununla beraber bu durum bilimin eksikliği olarak görülmemelidir. Çünkü bunlar, bilimin sınırlarını aşan konular ve sorulardır.
Nobel ödülü sahibi Oxfordlu Peter Medawar da, bilimi, insanların eşsiz bir başarısı olarak sunduktan sonra; bilimin aşkın soruları cevaplayamayacağını, bu sorularda hakem olamayacağını hatırlatır. Tolstoy’un bilimin, gerçekten de önemli olan tek soruya, yani bu hayatta ne yapmalıyız, nasıl yaşamalıyız sorusuna cevap veremediği yönündeki sözlerini hatırlatan Alman sosyolog Max Weber de, bilimin sınırlarına işaret eder. Bilimden uzmanlığını aşan konularda rehberlik beklemek, ona saygının bir gereği değildir. Tersine, bilimi, sınırını aşan bu konularda rehber olmaya zorlamak bilimin imajını zedeleyecektir. Yaşayan en önemli evrimsel biyologlardan Francisco Ayala’nın da altını çizdiği gibi Dawkins ve yeni-ateistler bu hatayı işleyerek, yani bilimi kendi uzmanlık alanı dışında konuşmaya zorlayarak, bilime iyilik değil kötülük yapmaktadırlar.“
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017