Farklı Bir Perspektiften Singularity – 24: İnsan (6)
Selim R. Toprak, 4 Ekim 2017Nursî külliyatında insanın ele alınışına bakmaya devam edelim:
İnsanda bulunan ve sonsuzluğa açılan pencereler: acz, fakr ve kusur
Kusur, acz ve fakr insanın üç temel özelliğidir. İnsan nefsinin mahiyeti adeta bu üç unsurla yoğrulmuştur. Kusur, eksiklik, noksanlık anlamına gelir ve kemalin yani tamlık, mükemmellik ve eksiksizliğin zıttıdır. Kusur denilince, genellikle hata ve günah hatıra gelir. Böyle olmakla birlikte, kusur sadece bunlara mahsus değildir. Yani her kusur, her noksanlık günah değildir. Ama her günah bir kusurdur, bir noksanlıktır.
İnsanın kusur yönü, “acıkması, yorulması, uyuması, hastalanması, ihtiyarlaması, iradesinin sınırlı olması, mesela aynı anda iki şey irade edememesi, iki şeyi birlikte düşünememesi, aynı anda iki farklı yöne bakamayışı” gibi noksanlıklarıdır.
Fakr, muhtaç olma anlamına gelir. Konuşmalarda ‘fakirlik’ denilince genellikle maddi servetten mahrumiyeti anlarız. Yani, maddî imkânlardan mahrum olanlara ‘fakir’ deriz. Halbuki, zengin olsun fakir olsun bütün insanların sonsuz denecek kadar ortak ihtiyaçları vardır. Bu yönüyle esasen her insan son derece fakirdir. Buna göre, fakr denilince, “insanın göze, kulağa, ele, ayağa, havaya, suya, güneşe, geceye, gündüze, atmosfere, bedeninde görev yapan her organa ve onların aralıksız ve muntazaman işletilip idare edilmesine, çevresini kuşatan bütün eşyaya, sağlığa, sevmeye, sevilmeye, ebediyete, cennete vd. muhtaç olması” anlaşılmalıdır.
Acz kavramına gelince, bu kavramı, insanın, muhtaç olduğu dahilî ve haricî nimetlerden hiçbirini esasen kendi kudretiyle yapacak güce sahip olmaması şeklinde anlamak gerekir. Dünyayı döndürmeye, mevsimleri getirmeye, güneşi doğurmaya veya kan akışını sağlamaya güç yetirememe noktasında, bir bebekle en kuvvetli bir insanın farkı yoktur. Bütün bu işler, ilahî bir kudret tarafından görülmekte, icra edilmektedir.
İnsandaki sonsuz kusur ve noksanlığa karşın, Allah’ın ‘kemâlat-i sübhaniyesi’ sonsuzdur. İnsandaki sonsuz fakra bedel, Allah’ın, ‘gına-yı rahmeti’ sonsuzdur. Yani, insan sonsuz fakir ve muhtaç, Allah ise sonsuz Ganî (zengin) ve Rahîm’dir. Ve insandaki sonsuz âcizliğe bedel Allah sonsuz bir kudret ve kibriya sahibidir.
Bu hakikatlerin farkına varan bir insan kulluk bilinciyle kendi kusurunu, noksanlığını, eksikliğini bilerek Rabbini tesbih eder ve “Subhanallah” der. Yani hayret ve hayranlıkla O’nun her türlü kusur ve eksiklikten uzak olduğunu dile getirir.
Kendi fakrına bakarak ise, Rabbinin sonsuz nimetlerini anar ve “Elhamdülillah” der. Yani her türlü nimetin arkasında esasen O’nun olduğunu, bütün nimetlerin hakiki sahibinin O olduğunu şükür ve minnettarlıkla ilan eder.
Aczini görerek ise Allah’ın sonsuz kudret ve azametini düşünür ve “Allahu Ekber” der. Yani O’nun herşeyden büyük, esasen tek büyük olduğunu. Yıldızları, galaksileri belli bir sistemle kudret elinde çevirdiği gibi atomları, elektronları da hiç karıştırmaksızın idare ettiğini, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkardığını, bir zigottan bir insanı yarattığı gibi, bir incir çekirdeğinden koca incir ağacını yarattığını ve bunun gibi hakikatleri şaşkınlık ve hayranlıkla itiraf ve ilan eder.
Acz ve fakr birbirine yakın iki kavram gibi dursa da aralarında ciddi bir fark vardır.
Fakr insanın bir nefes havadan güneşe kadar sayısız ihtiyaçlara muhtaç olması demektir. Yani; insan fıtrat olarak kainatta her şeye muhtaç şekilde yaratılmıştır. Zira insan hayatının devamı, bütün kainat çarklarının işlemesine bakar; kâinat ise bölünmez, parçalanmaz bir birlik içinde idare edilmektedir. Herşey herşeyle irtibatlıdır. Bu farkındalıkla, insanın kainattaki her şeye muhtaç olarak yaratılmış olduğu daha iyi anlaşılmış olur. Mesela bir elmanın fiyatı bir kâinat kadardır, zira o elma kâinat tezgâhında yapılmaktadır.
İşte insan, bu sonsuz ihtiyacından dolayı tam anlamıyla fakirdir. Allah bu fakirlik durumunu insana, her ihtiyacında, hiçbir şeye ihtiyacı olmayanı yani Rabbini bulması için vermiştir. Bu şuura sahip bir insan nereye bakarsa, hangi şeye ihtiyaç duyarsa, orada fakirlik penceresi ile fakir olmayan, mutlak zengin (Gânî) olan Allah’ı bulabilir.
Acz kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar zayıf ve iktidardan, güç ve kuvvetten yoksun olma anlamına gelir. Yani insanın ihtiyaçları hem kainatı kuşatmış, hem de ebede kadar uzanmış olmasına rağmen, bunlardan en basitini dahi kendi kendine elde edemeyecek kadar acizdir o. Burada daha çok, insanın iktidarsızlığına, güç yetirememesine vurgu vardır. Bu acizlik penceresi de aciz olmayan, mutlak kudret sahibi (Kadîr) olan Allah’a açılır. İnsan bu pencere ile Kudreti Sonsuzu sezer, O’nun sonsuz kuvvet ve iktidarını vicdanında bir ölçüde idrak eder.
Diğer bir nokta ise, insan nihayetsiz aciz ve fakir olmasına rağmen, kainat bütün unsurları ile adeta insana hizmetkarlık yapmakta, onun hizmetine koşmaktadır. Bu da çok açık olarak ispat eder ki; perde arkasında insanı engin şefkati ile terbiye ve idare eden kerem ve cömertlik sahibi Birisi var. İşte insan bu açıdan, acz ve fakr penceresi ile vicdanında Allah’ın sonsuz kudret ve zenginliğini seyredebilir. Zaten bu özellikler de kendisine bu nedenle verilmiştir.
“İnsandaki kusur sınırsız olduğu gibi, acz, fakr ve ihtiyacına da nihayet yoktur. İnsana verilen açlık ile ilahi nimetlerin lezzetleri ortaya çıktığı gibi; insandaki kusur ise, ilahi eksiksizlik, mükemmellik ve tamlığın yani kemalin derecelerine bakmak için bir dürbündür.. İnsandaki fakr rahmet hazinelerinin derecelerine bir ölçü olduğu gibi; insandaki acz de ilahi kudreti anlamak için bir ölçüdür.”
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017