Farklı Bir Perspektiften Singularity – 26: İnsan (8)

, 18 Ekim 2017

Serinin son yedi yazısında üzerinde durmaya çalıştığımız Nursi külliyatındaki insan bahsinin anahatlarıyla kısaca tekrar üzerinden geçip, sadeleştirilmiş pasajlarla toparlamak gerekirse:

Dünyanın ilk yaratılışı (Ayrıcalıklı Gezegen)

“Evet, astronomik ve jeolojik bilgiler ışığında yeryüzünün yaratılışının başlangıcına bakıyoruz ki, lav gibi sıvı haline gelen akışkan bir maddeden taş, ve taştan da toprak yaratılmış. O başlangıçtaki hali gibi sıvı kalsaydı yeryüzü üzerinde yaşamaya ve yerleşmeye uygun olmazdı. O sıvı taş olduktan sonra demir gibi sert olsaydı, istifadeye özellikle de tarıma uygun olmazdı. Elbette buna canlıların istifadesi için bu hassas ve incelikli vaziyeti veren, perde arkasında yeryüzü sakinlerinin ihtiyaçlarını gören Hakîm bir Sanatkâr’ın rahmeti ve hikmetidir.”

“Sonra toprak tabakası yeryüzünün direkleri konumundaki dağların üzerine serilmiş, tâ ki içindeki dahilî inkılâplardan gelen sarsıntılar, özellikle volkanik dağlarla nefes alıp versin, bu sayede Dünya’yı hareketinden ve vazifesinden şaşırtıp, yörüngesinden çıkartmasın. Ayrıca o dağlar hem denizin istilasından toprağı kurtarsın. Hem canlıların hayatı için gerekli madde ve madenleri barındıran birer hazine olsun. Hem havayı tarayıp zararlı zehirli gazlardan temizlesin, tâ ki atmosferde nefes alıp vermek, yani solunum mümkün olsun. Ayrıca o dağlar, hem suları biriktirip depolasın hem canlılara lazım olan daha başka birçok şeye menşe ve kaynak olsun.”

 

İnsanın tarifi

“İnsan ahsen-i takvimde yani en güzel kıvamda yaratıldığı ve ona gayet kapsamlı ve çokboyutlu bir potansiyel verildiği için; en aşağı derekelerden en yüce mertebelere kadar dizilmiş sayısız makam, derece ve derekelere girebilir ve düşebilir bir halde bu imtihan meydanına atılmış, nihayetsiz düşüş ve çıkışa giden iki yol önünde açılmış bir kudret mucizesi, yaratılışın nihai meyvesi ve neticesi olarak şu dünyaya gönderilmiş Yüce Allah’ın harika bir sanatıdır.”

“İnsan şu kâinat ağacının en son ve en incelikli meyvesi…

Kâinat Kuran’ının ism-i âzam sırrını taşıyan en yüksek ve parlak ayeti..

Kâinat sarayının en mükerrem misafiri ve o saraydaki diğer sekenelerde tasarrufa memur ve yüzlerce fenler ve binlerce sanatlarla donatılmış en gürültülü ve mesuliyetli nâzırı…

Kâinat sultanının bütün ilahi esmasını kendi üzerinde toplayan en kapsamlı bir odak noktası…

Göklerin ve yerin yüklenmeye çekindikleri büyük emaneti omuzuna alan ve önünde iki acip yol açılan, bir yolda canlıların en bedbahtı, diğerinde en bahtiyarı olarak çok geniş dairede bir kullukla vazifeli bir varlıktır.”

İnsanın mahiyeti

“İnsanın iki yönü var. Birisi icad ve varlık ve hayır ve müsbet ve fiil yönüdür. Bu yönüyle arıdan, serçeden aşağı, sinekten örümcekten daha zayıftır. Zira insanın mayasında acz, fakr, zaaf, kusur ve noksanlık vardır. Diğeri tahrip, yokluk, şer ve edilgenlik yönüdür. Bu yönü itibariyle dağ, yer ve göklerden ileridir. Çünkü insan iyilik ve icad ettiği zaman, yalnız kendi genişliği nisbetinde, eli ulaşacak derecede, kuvveti yetecek mertebede iyilik ve hayır yapabilir. Fakat kötülük ve tahrip yaptığı zaman, o negatiflikler yayılır ve geniş bir daireyi etkiler. Bu yönüyle insan nihayetsiz şer ve kötülük işleyebilir. Fakat iyilik ve hayırda iktidarı pek azdır. Evet, bir haneyi bir günde harabeder, yüz günde yapamaz.”

“İnsan kâinattaki birçok şeye muhtaç ve onlarla alâkadardır. Adeta ihtiyaçları âlemin her tarafına dağılmış, arzuları ebede kadar uzanmıştır.”

“İnsan öyle kapsamlı ve çokkatmanlı bir nüshadır ki, Cenab-ı Hakk bütün ilahi isimlerini, insanın nefsiyle insana hissettirip, bildiriyor. Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku.”

“İnsan üç açıdan ilahi isimlere aynadır.

Birinci yönü: Bazı hakikatler zıtlarıyla bilinebilir. Karanlık nasıl aydınlığın görünmesine ve farkedilmesine vesile olur. Öyle de, insan, zaaf ve acziyle, fakr ve ihtiyaçlarıyla, noksanlık ve kusurlarıyla Cenab-ı Allah’ın kudretini, kuvvetini, zenginliğini, cömertliğini, rahmetini bildiriyor, pek çok ilahî hakikate bu suretle aynalık ediyor.

İnsan hadsiz aczi ve nihayetsiz zaafı içinde, hadsiz düşmanlarına karşı bir dayanak noktası aramakla, vicdanı daima Rabbine bakar.

Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz ihtiyaçları içinde, nihayetsiz maksatlara karşı sesini duyacak, ihtiyaçlarını karşılayacak ve ona medet edecek bir istimdad noktası aramaya mecbur olduğundan, vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahîmin (zengin, cömert ve merhametli olan Rabbinin) kapısına dayanır. Dua ile el açar. Demek her vicdanda şu dayanak ve istimdat noktaları yönüyle iki küçük pencere, Kadîr-i Rahîmin (kudreti sonsuz, merhameti engin olan Allah’ın) rahmetine açılır, her zaman o pencerelerle bakabilir.

İkinci yönü itibariyle ilahi isimlere aynalık ise: İnsana verilen numuneler nevinden cüz’î (küçük ölçekli) ilim, kudret, duyma, görme, sahip olma, hükmetme, konuşma gibi özelliklerle, Kâinat Sahibi’nin ilmine ve kudretine, görmesine, duymasına, ilahi saltanat ve hükümdarlığına, kelamına aynalık eder, onları anlar ve bildirir. Meselâ, “Ben nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum ve görüyorum ve onun sahibiyim ve idare ediyorum. Öyle de, şu koca kâinat sarayının bir ustası var. O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder,” gibi..

Üçüncü yön ise: İnsan doğrudan üstünde nakışları görünen ilahi isimlere aynalık eder. Mesela anotomisi ve fizyolojisi ile Cenab-ı Allah’ın Hâlık, Sânî, Barî, Fâtır, Musavvir (yaratıcı, sanatkâr, dizayn edici, şekil verici gibi) isimlerinin yansımalarını kendi üzerinde âleme göstermesi gibi..”

“İnsanın üzerinde nakışları görünür olan yetmişten fazla ilahî isim (esmâ’ül hüsnâ) vardır. Meselâ, yaratılışından Sâni, Hâlık ismini ve kıvamlılığından Rahmân ve Rahîm isimlerini ve insanî terbiyesinden Kerîm, Lâtif isimlerini gösterir.. bütün uzuv, organ ve donanımıyla, manevi duygu ve hisleriyle ayrı ayrı esmânın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor. Demek nasıl esmâda bir ism-i âzam var; öyle de, o esmânın nakışlarında dahi bir nakş-ı âzam (en büyük ve kapsamlı nakış) var ki, o da insandır.”

“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve cansız hükmünde insan olmak ihtimali var.”

 

İnsan bir garip saraydır

“Ey esbabperest (hatalı bir şekilde nedenlerde gerçek tesir ve yaratma gücü olduğunu vehmeden) insan! Acaba insana şaşkınlık veren kıymetli cevher ve madenlerden yapılmış, sanatı ile başdöndüren bir sarayı görsen ki, yapılıyor. Onun yapımında sarfedilen cevherlerin bir kısmı yalnız Çin’de bulunuyor. Diğer kısmı İspanya’da, bir kısmı Yemen’de, bir kısmı Sibirya’dan başka yerde bulunmuyor. Binanın yapılması zamanında aynı dakikada o kıymetli taşlar ve birçok onlar gibisinin yeryüzünün dörtbir yanından mucizevî olarak getirtilip kullanıldığını görsen; hiç şüphen kalır mı ki; o sarayın ustası sözü yeryüzü genişliğinde geçen mucizekâr bir hükümdardır.

İşte ey kendini insan zanneden insan! Madem mahiyetin böyledir, yani o saraydan yüz belki bin kat daha hayret vericidir. Seni yapan ancak o zât olabilir ki: Dünya ve âhiret birer menzil, yer ve gök birer sayfa, ezel ve ebed dün ve yarın hükmünde olarak tasarruf eden bir zât olabilir. Öyle ise insanın kulluk edeceği mabudu ve sığınağı ve kurtarıcısı o olabilir ki; yer ve göğe hükmeder, dünya ve ahiret dizginlerine sahiptir.” 

Kapsamlı yapısı içinde insan 

“Zanneder misin ki sen küçük bir varlıksın, hayır! Bil ki; sende büyük âlemler dürülmüştür. “ (Hz. Ali)

“İnsan şu büyük kâinat kitabının küçültülmüş bir örneğidir. Büyük âlem olan kâinatta ne varsa, insanda mevcuttur.”

“Âlem insan kadar küçülür ve yıldızları atomlar hükmüne geçerse, o da şuurlu bir hayvan olacaktır.”

“İnsan, içinde küçük fontlarla Yasin suresi yazılmış Yâ Sin harfleri gibidir.”

“Büyük fontlarla yazılmış “Ya Sin” harflerinin içine küçük harflerle Yasin suresinin tamamı yazıldığı gibi, Yüce Allah da karmaşık, kompleks ve kapsamlı duygularla donatılmış, “kainatın en büyük nakşı” olan “insan”ın mahiyetine ince kalemle kainat kitabını yazmıştır.”

“Nasıl ki kâinat kayyûmiyet sırrıyla ayakta durmaktadır; öyle de, Kayyûm (herşeyi dağılmadan, yıkılmadan, yok olmadan ayakta ve varlıkta tutan, devamlılığını sağlayan Allah) isminin en önemli mazharı olan insan ile bir yönüyle kâinat kıyam bulur, ayakta kalır ve varlığını devam ettirir. Yani, kâinatın çoğu hikmetleri, maslahatları, meyveleri, gayeleri insana baktığı için, sanki insandaki kayyûmiyet cilvesi, kâinata bir direktir.”

“Evet, Zât-ı Hayy-ı Kayyûm (hayat veren ve ayakta tutarak devam ettiren Allah), bu kâinattan nihai meyve olarak insanı irade etmiş ve kâinatı onun için yaratmış denilebilir. Çünkü insan, fıtratının çokboyutluluğu ile bütün ilahi isimleri anlar, zevk eder. Özellikle rızıktaki zevk yönüyle pek çok esmâ-i hüsnâyı anlar. Hâlbuki melekler onları o zevkle bilemezler.”

“Allah’ın insanı bütün kâinata bir merkez, bir eksen yaparak, kâinat kadar geniş bir nimet sofrasını onun önüne açmasının ve kâinatı insana hizmetkâr yapmasının ve kâinatın bir yönüyle insan ile ayakta durmasının hikmeti insanın mühim üç vazifesidir:

Birincisi: Kâinatta yayılmış bütün nimet çeşitlerini insan eliyle tanzim edip, düzenlemek. Ve o nimetleri adeta insanın menfaati ipiyle tesbih taneleri gibi tanzim eder, nimet iplerinin uçlarını insanın başına bağlar, rahmet hazinelerinin umum çeşitlerine insanı bir liste hükmüne getirir.

İkinci vazifesi: Hayy ve Kayyum olan Cenab-ı Hakk’ın hitabına, insan, fıtratı haysiyetiyle en mükemmel muhatap olmak ve hayret veren sanatlarını takdir edip, kıymetlerini anlamakla en yüksek sesli bir duyurucu ve ilân edici olmak ve şuurlu şükür ve teşekkürün bütün çeşitleriyle, bütün nimet envalarına ve çeşit çeşit hadsiz ihsanlarına şükür ve hamd ü senâ etmektir.

Üçüncü vazifesi: Hayy ve Kayyûm olan Zât’ın sanat ve icraatine hayatı vasıtasıyla daha önce belirtilen üç yönüyle aynalık etmektir.

Hem insan, hayatında bulunan ve fakat ortaya çıkıp, görünür olmayan; his ve hassasiyet suretinde galeyan edip kaynayan ve insanda çok sayıda bulunan çok ince hayatî duygular, mânâlar ve hisler vasıtasıyla, Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’un kudsi şuunatına aynalık eder. Meselâ, o hassasiyet içinde, sevmek, iftihar etmek, memnun olmak, ferahlamak gibi mânâlarla -Allah’ın kudsiyetine ve hiçbirşeye muhtaç olmamasına uygun olmak şartıyla- o türden olan şuûnâtına aynalık eder.”

“İnsan şu kâinatın hakikatlerine bir kıyas birimidir, bir fihristedir, bir ölçüdür. Mesela, kâinatta Levh-i Mahfuz’un varlığının gayet kesin delili ve bir numunesi, insandaki hafızadır. Ve misal âleminin varlığına katî delil ve numune ise insandaki hayalgücüdür, gibi.. İnsan, küçük bir ölçekte, kâinattaki imanî hakikatleri gözle görür gibi şahit olma derecesinde gösterebilir.”

“Evet, nasıl ki insanın unsurları kâinatın unsurlarından ve kemikleri taş ve kayalarından ve saçları bitki ve ağaçlarından; ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları yeryüzünün çeşmelerinden ve madenî sularından haber veriyorlar, numune olarak onlara işaret ediyorlar. Aynen öyle de, insanın ruhu âlem-i ervahtan (ruhlar âleminden) ve hafızası Levh-i Mahfuz’dan ve hayalgücü misal aleminden vb. herbir unsuru bir âlemden haber verir ve onların varlıklarına görebilen için net olarak şahitlik ederler.”

İmân ve kalp ilişkisi

“Haberiniz olsun ki, kalbler ancak Allah’ın zikriyle yani O’nu anmakla huzura kavuşur.” (Ra’d Sûresi, 13:28)

“İnsanda bir et parçası vardır, o iyi olursa bütün bünye iyi olur. O kötü olursa, bütün bünye kötü olur. Dikkat edin, işte o et parçası kalptir!” (Hadis-i şerif)

“İnsanoğlu iman edince kalbinde beyaz bir nokta belirir. İman kuvvetlendikçe o beyazlık artar. İman olgunlaşıp kemale erince de kalp bembeyaz olur, nuranî bir parlaklık kazanır. Kalbine nifak girince, kalbinde siyah bir nokta belirir. Nifak arttıkça siyahlık da artar. Nihayet gönlü simsiyah olunca, o tam bir münafık olur.” Hz.Ali

“Farklı Bir Perspektiften Singularity – 26: İnsan (8)” yazısına bir yanıt var

  1. caner demiş ki: ( 20 Ekim, 2017, 14:36)

    Bu başlık altındaki yazılarınızı doya doya okuyorum. Ve okudukça sadece aklımın değil ruhumun, kalbimin, nefsimin doyduğunu hissediyorum. Maddi manevi faydam dokunacaksa elimden geldiği kadar yardımcı olmak , Feridun Kaya nın giriş yazısında belirttiği arkadaş grubunuza dahil olmak isterim..Allah yolunuzu daim etsin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.