

Geçtiğimiz yazıda, ABD örneği üzerinden devletin teknolojik gelişmelere nasıl önayak olduğu konusunda bazı doneleri paylaşmıştık. Devletin yapısı kadar, devlette farklı seviyelerde yer alan bürokratların, teknokratların ve en önemlisi liderlerin, teknolojik gelişmeleri destekleme konusunda takındıkları tavır da devlet-teknoloji konusunda önem taşıyan bir etmen oluyor. Bir çoğumuz, farklı devletlerin teknolojik gelişmeleri destekleyici hamlelerini gördüğümüzde gıpta ile bakıyoruz, ardından da devletin bu destekleri nasıl yapması gerektiğine ve ülkemizde bu gelişmenin nasıl olması gerektiğine dair fikirlerimizi ortaya koymaya çalışıyoruz. Bu fikirlerin bir kısmı çözüm odaklı olurken, bir kısmı da kaçan fırsatları görüp ister istemez “bizden adam olmaz” şeklinde bir havaya bürünebiliyor.
Ortaya çıkan bu fikirlerin devlet seviyesinde değerlendirilebilmesi için hem devlet yapısında /devletin kurumlarında hem de devlette yer alan kişilerde bu fikirlerin bir karşılığı olabilmesi gerekiyor. Yine geçtiğimiz yazıdaki örnek üzerinden gidersek, Başkan Roosevelt’e yazılan mektuptaki 4 soruda da içkin olan, son soruda da kelimelerle ortaya konan ve önemli gördüğümüz tabir şuydu, “bilimsel gelişmelerde savaş dönemindeki seviye”.
Devlet mevzubahis olduğunda, vatandaşlarının hakları, refahı gibi konular tabi ki önem taşıyor, ama devlet kavramının mahiyetinde kendi varlığını sürdürme refleksi de içkin bir biçimde yer alıyor. Devletin varlığını sürdürmesi bayrak, para vb. simgelerden daha çok hakim olduğu topraklar üzerinde sağladığı düzen, koyduğu kuralları işletebilmesi, kuralların bozulmasında vereceği tepkiler vb. gibi hukuki süreçlerle tanımlanabilir. Devlet tanımını detaylı yaptığımız zaman bir çok özellik tabi ki ortaya çıkacaktır, ama asıl önemli olan devletin “kanun koyucu” olma özelliğidir. Bu özellik beraberinde koyulan kanunlara uyulmadığı takdirde de, devletin bu uyumsuzluklara karşı yaptırım geliştirmesi gerekliliğini de ortaya koymuştur.
Devletin bu düzen çabası, kanun koyucu özelliği, teknoloji ile devlet ilişkisini belirleyen temel özelliktir. Teknoloji, devlet için düzen koyuculuğu sürdürebilmesi için her zaman önemli bir enstrüman olmuştur ve olacaktır. Üretimde verimliği arttıran bir teknoloji, savaş alanında avantaj sağlayacak bir teknoloji ya da yeni bir tedavi yönteminin yolunu açan bir teknoloji, mahiyeti ne olursa olsun bu teknolojilerin hepsi, devletin düzen sağlama ve sürdürme çabasının birer enstrümanı olabilirler. Yani devleti teknolojiyi savaş odaklı olduğu kadar, vatandaşının refahını arttırma ve/veya eğer varsa sosyal devlet vasıflarını daha iyi yerine getirebilme gibi amaçlarla her zaman kullanabilir.
“bilimsel gelişmelerde savaş dönemindeki seviye”, bu tabirin geçtiği dönem hemen İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasıdır. 45-55 milyon sivilin savaş ya da savaş dolayısıyla oluşan şartlarda (açlık, hastalık vb.) ve 20-25 milyon askerin de (5 milyonunun esir olarak) savaş sürecinde hayatını kaybettiği bir dönemdir bu. Peki bu kadar insanın hayatını kaybetmesine rağmen bu dönemdeki teknolojik gelişmeler nelerdir ki, bu denli özlemle yad edilmektedir. Bunlardan bazılarını kısaca sıralamak bize bir fikir verecektir.
Görüldüğü gibi günümüze kadar gelen süreçte kullanılmaya devam eden bir çok teknolojinin altyapısı 2.Dünya Savaşı döneminde kurulmuştur. Bunların yanında menşeini tam olarak bilmediğimiz, ama hayatımızı etkileyen, Feridun B. Kaya’nın yazılarında değindiği Mengele tarzındaki kişilerin gayriahlaki ve gayriinsani bir biçimde yaptıkları çalışmaların da yer aldığını düşünürsek, savaş döneminin bilim ve teknoloji açısından oldukça verimli geçmiş olduğunu görmemek mümkün değil.
Devam edeceğiz…
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017