

Ahlaki değerler olmadan toplum inşa edilemez. Toplumun var olabilmesi için üzerinde anlaşılması gereken kurallar, normlar olmalıdır. Elbette bu normları denetleyen hukuki ve sosyal mekanizmalar da gereklidir. Ortak değerler olmadığı takdirde ne toplumdan ne de milletten söz edilebilir. Sözlerimizi bir örnekle açalım; sağlıklı bir insanın yetişmesi için aile ortamına ihtiyaç vardır. Aile olabilmek için ise karşılıklı sözler verilmelidir. Kadın ve erkek sözlerini tutmadıkları durumda bunun sonuçları olacağını, en azından insanlar nezdinde kınanacaklarını bilirler. Girdikleri taahhüt onları sınırlar içinde tutma konusunda yardımcı olur. Çünkü ahlaki olarak doğru olanın ne olduğu konusunda genel bir uzlaşı vardır. Toplumsal normlar bir yönüyle insanı baskılayan, kısıtlayan özellikler taşırlar. Ancak toplumun ayakta kalması ve varlığını sürdürmesi adına vazgeçilmezdirler.
Geleneksel dönemde değer yargılarının, başka bir deyişle meşruiyetin kaynağı dini inançtı. Zaman içinde inancın temsilcisi üst bir sınıfa dönüşen din adamları kazandıkları gücü istismar ederek insanlar üzerinde tahakküm kurdular. Batının tüm ortaçağı buna örnek olmakla birlikte benzer sorun aynı şiddette olmasa da islam toplumlarında da görüldü. Batıda yaşanan aydınlanma ve bunun doğu toplumlarına etkisiyle güçlenen seküler anlayış sonucu yeni bir çağ doğdu. Geleneksel dönemde ihmal edilen bilim ve sanat hızla gelişti. İnsan aklına önem vermenin ötesinde akıl ve bilim kutsallaştırıldı. Yani kutsal gerileyip, hayatın dışına atılırken akıl ve bilim onun yerini alıyordu.
Bu gelişmenin kaçınılmaz sonucu geleneksel değer yargılarının aşınması ve zayıflamasıydı ve öyle de oldu. Böylelikle meşruiyetin kaynağı ve referans noktasının din olmadığı modern çağ başladı. Bu çağın çok büyük kazanımları da oldu. Akla verilen önem ile bir süredir unutulan doğa araştırmaları, gözlem ve deney metotları yeniden hatırlandı. Sanat ve bilimde büyük gelişmeler olurken, idari sistemler değişmeye başladı. Tüm eleştirilecek yönleri ve eksikliklerine rağmen modernleşme sürecinin hakkını vermek gerekiyor. Bunun sonucu olarak bugün demokrasi, insan hakları ve evrensel değerlerden bahsediyoruz. İfade özgürlüğü, en azından demokratik dünyada hiç olmadığı kadar yol almış halde.
Bu değişim ve dönüşüm sürecinden toplumsal yapı da epey etkilendi. Aile kavramı eski değerini yitirirken bireysellik ağırlık kazandı. İnsanlar sorumluluk alma konusunda isteksiz. Aile kurmak ise sorumluluk anlamına geliyor. Evlilik dışı ilişkiler ve evlenmeden çocuk sahibi olma batıda gittikçe yayılıyor. Bırakın evlenmeyi evlilik dışı da olsa bağlılık içeren ilişkiler bile yerini günlük birlikteliklere bırakmaya başladı. Böyle giderse belki hemen değil ama bir kaç on yıl içinde evlilik tarihe karışmaya başlayacak. Bu süre aslında toplum hayatı için çok kısa bir zamanı ifade ediyor. Toplumsal değişimin ne kadar hızlandığını görüyoruz. Bundan otuz kırk yıl önce bugün olan bazı durumlar hayal bile edilemezdi.
Bu değişimi teknolojiye borçluyuz. Teknoloji bizi kitle iletişim araçlarıyla tanıştırdı. Bu araçlar ise zamanla modern ideolojinin propaganda enstrümanları olarak işlev gördüler. Sinema ve tv için üretilen içerikler yeni ve alışılmadık yaşam tarzlarının reklamını yaptılar. Yalnızlık ve bağımsızlık yüceltildi. Geleneksel olanın ne kadar boğucu ve kısıtlayıcı olduğu üzerinde duruldu. Geçmişin marjinal görülen yaşam tarzları merkeze yerleşti. Artık yeni değer yargıları var. Eski yargılar tam olarak çöpe atılmasa ve hala yaşasa da günden güne zayıflamakta. Artık kınama, ayıplama söz konusu değil. Bunu yapan ayıplanıyor. Çocuk istismarı, taciz, tecavüz gibi konular dışında tüm kırmızı çizgiler silinmiş gibi. Her ahlaki sınır tabu olarak görülüyor ve yıkılmaya çalışılıyor. Sinema ,tv ve son olarak internetin olmadığı bir dünyada bunca değişim çok zor olurdu. En azından bu kadar kısa süreye böylesi bir toplumsal dönüşüm sığdırılamazdı. Şimdi ise daha ileri bir aşamaya geçmiş durumdayız.
Sosyal medyanın devreye girmesiyle insan ilişkileri farklı bir düzleme taşındı. Sıradan insanlar bile ünlü yıldızlar gibi özel hayatlarıyla ilgili paylaşımlarda bulunup beğeni alıyorlar. Medyanın geldiği yeni durumda kısa süreli şöhretler gibi bu sosyal medya fenomenleri de küçük şöhretler haline geliyorlar. Pek fazla bir özelliği olmadığı halde binlerce takipçisi olan pek çok insan var. Andy Warholl “bir gün herkes on beş dakikalığına ünlü olacak” derken bu günleri kastetmiş. İnsanlar sosyal medya üzerinden yeni bir kişilik inşa ediyorlar. Buna bir tür oyunculuk diyebiliriz. Gerçekle aralarına mesafe koyup sahne kimlikleri üzerinden ilişki geliştiriyorlar. Çünkü kullandıkları araçlar onları adeta buna zorlamakta. Daha önce çok kez söylediğimiz gibi teknoloji, özellikle bilişim teknolojisi her zaman göründüğü kadar nötr ve kimliksiz değil. İlişkiler artık teknoloji yoluyla kurulurken, kimlikler buna göre yeniden biçimlenirken ve görsel medya propagandası kesintisiz sürerken eski ahlak yasalarının varlığını sürdürmesi çok zor bir hal alıyor.
Şu ana kadar tasvir ettiğimiz durum henüz singularity çağının başlangıcı. Henüz yapay zeka ve sanal dünyalar emekleme aşamasında. Nano teknolojinin sadece adı var. Tıp ve genetic alanında önemli gelişmeler olsa da onlar için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Tüm bu alanlardaki çalışmalar gerçek potansiyeline ulaştığında oluşacak sosyal yapıyı hayal etmek zor olacak. İnsanlığı zor sorular bekliyor. Örneğin evli biri sanal dünyada başka bir kimlikle bir ilişki kurarsa bu ahlaki ve hukuki olarak ne anlam taşıyacak? Bu durumu aldatma sayılacak mı? İnsan görünümlü yapay zeka sahibi hatta insan derisine sahip robotlar ve insanlar arasında duygusal ve fiziksel beraberlikler kurulacak mı? Bu kulağa çok saçma gelen durumun şimdiden alıcısı var. Bu konuda yapılmış söyleşiler internette bulunabilir. Yakın tarihli bir film olan “Her” kız arkadaşından ayrılmış bir adamın yapay zeka işletim sistemiyle romantik ilişkisini anlatır. Bedene sahip olmayan sahte bir varlıkla kurulan gerçek bir ilişki!
Öyle görünüyor ki yeni devrin, post modern çağın dini teknoloji oluyor. Semavi dinlerin değer yargıları zaten o dinlerin mensuplarınca çoktan çöpe atılmıştı. Ancak derine işlemiş alışkanlıklar vasıtasıyla varlığını sürdürebiliyordu. Gerçek ve hayalin birbirine girdiği, ölümsüzlük düşleri görülen, insanların tanrılar olacaklarına inandırıldıkları bu tuhaf zamanda çoğu insan için bir şey ifade etmeyecekler. Yeni teknoloji yeni bir paganism doğuruyor. Artık onun değerleri hükmedecek. İnsan hem ruh hem beden olarak değiştirilirken başka türlü bir sonuç olamazdı.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017