

Her An’ı takip edenlerin bildiği gibi, bu platformda teknolojinin etikle, insanla, insanlıkla, inançla ilgili boyutları üzerinde durmaya, zihin jimnastiği yapmaya ve yaklaşmakta olan potansiyel tehlikelere mümkün olduğunca dikkat çekmeye çalışıyoruz. Bu perspektiften Her An’ın doğrudan bir teknoloji sitesi olmadığını söyleyebiliriz. Daha çok teknoloji bağlamında insanî konuların ele alınmaya çalışıldığı bir zemin.. Elbette dolaylı olarak birçok güncel teknolojik gelişmeye de temas ediliyor hatta bu gelişmeler (nanoteknoloji, kuantum bilgisayarlar, üçboyutlu yazıcılar, yapay zekâ, robot askerler vb.) zaman zaman detaylı bir şekilde ele alınmaya çalışılıyor. Fakat yayınlanan yazılarda okuyucuları teknolojik yeniliklerden haberdar etmekten daha çok, mümkün olduğunca teknoloji felsefesi ve ontolojik bağlamda insan gerçeğinin üzerinde durulmaya çalışıldığı söylenebilir. Diğer taraftan çok kabaca insan-makina bütünleşmesi olarak tarif edilen transhümanizm ve onun da ötesinde Singularity, özellikle üzerinde durulmaya çalışılan ana konular..
Hem teknoloji hem transhümanizm, hem de Singularity “bilim”den bağımsız ele alınamayacak temalar. Dolayısıyla Her An’ın kapsamının şu veya bu şekilde bilim kavramıyla sıkı bir irtibat içinde olduğunu söylemeye gerek yok. Bu noktada, “Bilim nedir, ne değildir? Tanımı, kapsamı, metodu, işlevi evrensel olarak nasıl belirlenmiştir? Günümüzde bilime yüklenen anlam ve misyon nasıl ele alınmalıdır? Eleştiriye açık yanları var mıdır? Bilimin metafizikle olan ilişkisi nasıldır? Bilim ve inanç çatışır mı? Bilim hakkındaki önyargılar ve yanlış ön kabuller için neler söylenebilir? Bilim normatif mi yoksa deskriptif midir?..” vb birçok soru gündeme gelmekte. İşte Alper Bilgili son kitabında benzeri soruları soğukkanlı bir bilim adamı duruşuyla ele alıyor. Celâl Şengör özelinde, dünyada son on yıllık dönemde Richard Dawkins gibi isimlerle adından bahsettirmeyi başaran yeni-ateist dalgayı ve bilimsellik iddialarını yine bilim perspektifinden inceliyor.
Biz de faydalı olacağı düşüncesiyle, fikir cehdi ortaya çıktığı her sayfasında kendini hissettiren bu değerli kitaptan bazı alıntı pasajları bir yazı dizisi şeklinde sizlerle paylaşmanın uygun olacağını düşündük. İstifadeye medar olması dileğiyle..
Ayrıca kitaptan pasajları burada sizinle paylaşmamıza izin veren Alper Bey’e teşekkür eder, değerli çalışmalarının devamının gelmesini dileriz.
Alper Bilgili
“Yeni-ateist bilim anlayışının felsefi ve sosyolojik analizi”
“Alper Bilgili bu çalışmasında, bilimin doğasını, amaçlarını ve meşru sınırlarını Richard Dawkins, Sam Harris ve bilhassa yeni-ateizmin Türkiye’deki en önemli temsilcisi olan Celâl Şengör’ün bilim anlayışları üzerinden tartışmayı hedeflemektedir. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de geniş bir okur kitlesine sahip olan yeni-ateist düşünürler, metafizik ve ideolojik kaygılarla doğa bilimlerinin amacını ve sınırlarını yanlış bir şekilde tasvir etmekte, doğa bilimlerinden toplumsal meseleler de dâhil olmak üzere her konuda rehberlik yapmasını beklemekte, doğa bilimleri dışında kalan bilgi türlerini küçümsemekte hatta gayrimeşru ilan etmekte, bilimi özcü bir yaklaşımla dinin tam karşısına yerleştirmekte, bilim ve din arasında kurdukları bu dikotominin (ikiliğin) bir sonucu olarak sekülerleşmeyi hızlandırıcı sosyal politika taleplerinde bulunmaktadırlar. Sonuçta, yeni-ateist düşünürler, okurlarını bilimin niteliği ve işleyişi konusunda yanlış bilgilendirmekte, daha da vahimi, bilimi metafizik ve ideolojik pozisyonlarının sözcüsü olmaya zorlayarak bilimin toplum nezdindeki itibarını zedelemektedirler. Yeni-ateist düşünürlerin, bilime ve bilhassa bilim-din ilişkisine dair iddialarının sosyoloji ve felsefenin sunduğu teorik araçlarla değerlendirildiği, bilimin ideolojik kaygılarla araçsallaştırıldığının tarihsel verilerle gösterildiği bu kapsamlı ve nitelikli çalışmanın, Türkçe literatürde önemli bir açığı kapatacağı rahatlıkla söylenebilir.”
“Kanaatim, Türkiye’de halk arasında bilime duyulan ilginin söylem düzeyinde kaldığı, bilimin sokaktaki insan için daha derin bir anlam ifade etmediğidir. Bununla beraber 17. ve 18. Yüzyıl Osmanlı toplumu ile kıyaslandığında modern Türk toplumunda bilimin farklı bir statüye sahip olduğu aşikârdır. Bilim, Jön Türkler ve sonrasında Cumhuriyet elitiyle birlikte doğayı tanımamızı sağlayan bir araç olmanın ötesine geçmiş, içtimai (toplumsal) meseleler de dâhil olmak üzere her türlü sorunun çözümü olarak görülmeye başlanmıştır. Bilim, Max Weber’in tabirini ödünç alırsak dünyayı yeniden büyülemekle görevlendirilmiştir. Bilime – bilimin bu yönde bir talebinin olup olmadığına bakılmaksızın – insanları uyandırma ve aydınlatma, onlara her konuda rehber olma görevi verilmiştir.”
“Bilimin meşru sınırlarının doğru tespit edilmesinin, hakikat sevgisinin bir gereği olduğuna inanıyorum. Dahası, bilimin sessiz kalması gereken konularda zorla konuşturularak yıpratılmasından ve uzun vadede toplum nezdinde itibarsızlaştırılabileceğinden endişe ediyorum. Bilhassa toplumun muhafazakâr kesimlerinde irrasyonel ve rölativist teorilerin son dönemlerde yoğun ilgi görmesi endişe vericidir.”
“Bilimi belli ideolojik görüşleri meşrulaştırmak için olduğundan farklı sunmak, bilimi kendi dünya görüşüyle uyumsuz gördüğü öğretileri devre dışı bırakmak için kullanmak, bilimi aslında sessiz kalması gereken konularda konuşmaya zorlamak, tarihi ve bilhassa bilim tarihini çarpıtmak, bilime zarar vermektedir.”
“Sonuç olarak, Şengör gibi bilimden bir hayat rehberi yaratmak isteyen düşünürler, bilime yüklenen rehberlik misyonunun bilimin yetkinlik alanını aştığını görmemekte, bilimin normatif (değer koyucu) değil, deskriptif (tarif edici) olduğunu unutmaktadırlar. Oysa bilim tarif eder, açıklar, öngörür; onun hayatlara yön verme gibi normatif bir yönü yoktur. Özetle, bilimin ne işe yaradığının, nerelerde söz sahibi olduğunun doğru tespit edilmesi ve bilimin sessiz kaldığı konularda bilim insanlarının ideolojilerini bilimsel kılıf içerisinde sunmaya çalıştıklarının gösterilmesi; bilim düşmanlığının bir yansıması değil, bilime saygının bir gereğidir.”
“Bu tür bir kitabı yazmaya ikna olmamın önemli bir nedeni Celâl Şengör’ün, toplumdaki saygın bilim insanı kimliğini kullanarak metafizik ve ideolojik görüşlerini bilimsellik kılıfı altında sunmasıdır. Bilime saygı duyan birçok kişinin Şengör’ün görüşlerini eleştirel bir analize tabi tutmadan benimsediğine ve savunduğuna şahitlik ettiğim için, bu tür bir kitabın yazılmasının entelektüel sorumluluğun bir gereği olduğunu düşünüyorum.” (Bilim Ne Değildir?, Alper Bilgili, Doğu Kitabevi, 2017)
Not 1: Bu yazı dizisinde, yukarıda adı geçen eserden bazı pasajlar paylaşmaya çalışacağım. Fakat dizinin tamamında paylaşacağım pasajların toplamının kitabın tam metninin yüzde yirmisine bile ulaşmayacağını şimdiden hatırlatmak isterim. Daha kapsamlı bir okuma ve orijinal detaylar için birkaç ay önce (Mayıs 2017) yayınlanan kitabın tamamını okumanızı tavsiye ederim.
Not 2: Yukarıda Alper Bey’in kitabından alıntı metinler arasında kullanılan ara başlıkların birçoğu şahsî tasarrufumdur. Yani bu ara başlıkların büyük kısmı kitabın orijinal metninde bulunmamaktadır. Bir yönüyle okuyucunun işini kolaylaştırmak niyetiyle bu ara başlıklar eklenmiştir. Bilginize.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017