

Yazının ana fikrini başta söyleyip meramımızı ilerleyen satırlarda anlatalım.
Fütürizm özellikle son 10 senede ana akıma dönüştü. Farklı disiplinlerde uzmanlaşmış bir çok fütürist geleceğe dair tahminlerde bulunuyor. Teknoloji üzerine fütürist yaklaşımlar ise en fazla üzerine yazılıp çizilen alan. Ancak kısmi veya mutlak manada gerçeğe dönüşebilecek uzun vadeli teknoloji öngörülerinde bulunmak aslında mümkün değildir. Mümkün olanlar yani bugün gerçekleştiği varsayılan geçmişin öngörüleri ise bir girdi-çıktı (input-output) ilişkisinden tezahür ediyor. Bu kötü anlamda manipülasyona çok açık bir çeşit yanılsama. Kendi geleceğini inşa etmek isteyenlerin önce bu illüzyondan kurtulmaları gerekiyor5.
2017 itibariyle gelinen nokta şu; video içerik üretmenin televizyonları zengin edeceği düşünülürken Youtube’a dakikada 65 bin video yükleniyor. İnternetin oluşturduğu film endüstrisi TV kanallarını tehdit ediyor.
Bunları o zaman dillendirenlerin de hemen hepsi kendi alanlarında saygın isimler. Büyük şirketlerin internet hakkındaki yanılgılarını Kevin Kelly Türkçeye çevrilen kitabı Inevitable’da (Büyük Teknolojik Dönüşüm) o dönemlerin bir tanığı olarak anlatıyor. Okumanızı tavsiye ederim. Bu ve benzeri öngörüsüzlükler çoğaltılabilir. Burnumuzun dibindeki geleceği ıskalama olayı ilk değil. Son da olmayacak.
Tabi öngörülerin uçtuğu durumlar da çok var. Mesela 69’da Ay’a gidilince ortaya atılan uzay öngörülerine göre şu anda galaksimizin dışına çıkmamız gerekiyordu. Benzer şekilde 50 yıl önce bugünlerin robot teknolojisine dair aşırı iyimser tahminler var. Hollywood’un bilimkurgu filmleri bu konuda zaten derya deniz… 60’larda, 70’lerde hatta 80’lerde yapılan bazı kült bilimkurgu filmlerinde bile 2000’ler, 2020’ler öyle resmediliyor ki bugün izleyince insan kendini mağara adamı gibi hissediyor.
Sonuçları itibariyle fütürist öngörülerde sürekli bir ıskalama ve “uçma” döngüsü var. Bir teknoloji zannedilenden hızlı gelişirse (mesela WEB gibi çok da beklenmedik eşik atlayıcı bir seviyeye gelirse) teknolojik gelişimin her zaman daha hızlı artacağını varsayılarak geleceğe dair tüm tahminler öne çekiliyor. Her-an’ın röportaj yaptığı Socrates de bu konuya değiniyor. Ben buna âcizane “yanılma paradoksu” diyorum. İnsanoğlu gaybın mekanik/algoritmik/hesaplanabilir bir şey olduğunu anlayamaması kadar kuvvetli bir paradoks bu.
Anlatmak istediğimizi bir soruyla somutlaştıralım: Mesela transhumanizm öngörüsü bir tümevarım mıdır (yani bugünkü mevcut teknolojik gelişimin herhangi bir müdahale olmaksızın doğal yollarla varacağı bir nokta mıdır) yoksa önceden adı konmuş, çerçevesi belirlenmiş, güdümlü bir insan formu mudur?
Eğer cevap tümevarım olduğuysa o zaman fütüristlerin gerçekten kehanette bulunduklarını söyleyebiliriz. Buna göre transhumanistler de insanın evrimini çok önceden sezmiş çağının ötesinde öngörülere sahip bilge kişiler oluyorlar. Hatta en uç nokta Omega Noktası ise Pierre Teilhard de Chardin öte âlemlerden haberler alan bir Katolik keşişe dönüşüveriyor.
Şayet güdümlenmiş bir insan formu ise o zaman modern insan kendisine tayin edilen yönün ve mahiyetin çocuğu durumunda. Özgür değil. Kurgulanmış geleceğin insana dayatıldığı bir durum bu. İstemeden de olsa insan kendisine dayatılan geleceği ilmek ilmek dokuyor. Transhumanizme kadar ki teknolojik aşamalar (otonom taşıtlar, zihin transferi, yapay organlar… vs.) ancak gerçekleşecek bir kehanetin adımları oluyor. Bu tıpkı meteorolojik tahmin yapılırken önceden hava durumunu söyleyip sonra iklim, güneşle dünyanın açısı, basınç, rüzgârların yönü gibi birçok etkeni hava durumuna göre ayarlamaya benziyor.
Bu dayatmayı kabul etmemek tabi ki seçenekler arasında. Ancak Mr. Anderson gibi korkusuzca matriksin dışına çıkmayı göze alabilmek gerekiyor. Tabi sistemden kopmak herkes için iyi bir seçenek değil. Cyphers gibi bilerek parçası olmak isteyenler de var.
Tümdengelimci gelecek öngörüleri olmasaydı Singularity topluluğu esamisi okunmayan teknolojilerin bin katını gelecek öngörüsü olarak sunamayacaktı. 3 Kasım 2016’da yazdığım bir yazıdaki paragrafı da buraya almayı uygun görüyorum.
“Somut olarak mevcut teknolojik gelişmişliği (A) ve varılmak istenen yeri (B) ortaya koyduğumuzda, A noktasından B noktasına gitme ihtimal hesaplarına göre milyarda bir çıkacaktır. Mars’a roket göndermeye sevinmekle uzayda medeniyetler kurulması arasında veya akıllı telefon yapmakla zekânın tüm kâinat çapına yayılması beklemek arasında hatırı sayılır bir fark var. Bu tıpkı yeni yürümeye başlayan bir çocuğun ileride Usain Bolt olup 100 metre rekortmeni olacağını varsayıp sevinmek gibi bir şey. Oysaki milyarlarca çocuk doğuyor sadece bir tanesi Bolt gibi hızlı koşabiliyor.”
Her yeniliği koklamadan, tadına bakmadan, çiğnemeden yutmanın çağı yakalamak olmadığını anlamamız gerekiyor.
1 Ekim 2017
24 Eylül 2017
17 Eylül 2017